Görünüşte şaşırmış gibi duruyordu.
- She stood astonished at the sight.
Taze ıstakozun görünüşü iştahımı açtı.
- The sight of fresh lobster gave me an appetite.
Onun Shibuya bakışını yakaladım.
- I caught sight of her at Shibuya.
İlk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönümüz var.
- We have more in common than can be seen at first sight.
İlk görüşte ona âşık oldun mu?
- Did you fall in love with her at first sight?
Ben ilk görüşte ona âşık oldum.
- I fell in love with her on first sight.
Kötü hava nedeniyle, şehir gezisi düşünceleri terk edildi.
- Because of the bad weather, any thought of sight-seeing in the city was abandoned.
Görünürde hâlâ bir son yok.
- There's still no end in sight.
Dün, halam görüşünü yeniden kazandı.
- Yesterday, my aunt regained her sight.
... relevant, or ability to see across a broader spectrum of ...