Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
- This is a good book, but that one is better.
Karlarla örtülü şu dağa bak.
- Look at that mountain which is covered with snow.
Bugünlük bu kadar yeter.
- That's enough for today!
Bu kadarı yeter. Ben artık istemiyorum.
- That's enough. I don't want any more.
Keşke Tom daha iyi bir Fransızca konuşanı olabilse.
- Tom wishes that he could be a better French speaker.
Keşke o zaman bütün hikayeyi bana anlatsaydın!
- If only you had told me the whole story at that time!
Bu araba ötekinden daha iyi bir çalışmaya sahip.
- This car has a better performance than that one.
Sen biraz baş belasısın, değil mi?
- You're something of a troublemaker, aren't you?
O, oryantal sanatında birazcık uzmandır.
- He is something of an expert on oriental art.
Tom'un şimdiye kadar böyle küçük bir araba sürmeyi düşüneceğinden şüpheliyim.
- I doubt that Tom would ever consider driving such a small car.
Allah'a inanan kim böyle bir şey yapardı?
- Who that believes in God would do such a thing?
Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır.
- That's one small step for a man, one giant leap for mankind.
Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır.
- That's one small step for man, one giant leap for mankind.
Kilo alacağı korkusuyla diyet yapıyor.
- She is on a diet for fear that she will put on weight.
Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
- In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
- This song is so moving that it brings tears to my eyes.
Ne yazık ki o yatakta hastaydı.
- I regret to say that he is ill in bed.
O kadar iyi bir kitap ki onu üç kez okudum.
- That was so good a book that I read it three times.
Linda'nın hayal kırıklığı öylesine fazlaydı ki gözyaşlarına boğuldu.
- Such was Linda's disappointment that she burst into tears.
Öylesine büyük bir malikhâneyi nasıl idare edeceğimi bilmiyorum.
- I don't know how to manage that large estate.
O gitar o kadar pahalı ki onu satın alamam.
- That guitar is so expensive that I can't buy it.
Bu o kadar ağır bir kutu ki onu taşıyamam.
- This is so heavy a box that I can't carry it.
O kadar hızlı koştu ki ona yetişemedik.
- He ran so fast that we couldn't catch up with him.
O, o kadar hızlı koştu ki ona yetişemedim.
- He ran so fast that I couldn't catch up with him.
I did the run last year, and it wasn't that difficult.
That it is.
I like the song that you wrote.
That was an interesting example.
I'm just not that sick.
That battle was in 1450.
He told me that the book is a good read.
He must die that others might live.
You will suffer because of that.
- You'll suffer because of that.
I feel happy because I am quit of that trouble.
- I'm glad to be rid of that trouble.