Tom seems a little hesitant.
- Tom biraz tereddütlü görünüyor.
I'm a little hesitant about going there by myself.
- Oraya tek başıma gitmek hakkında biraz tereddütlüyüm.
You should make sure of the fact without hesitation.
- Tereddüt etmeden gerçekten emin olmalısın.
Without hesitation, he told his wife the truth.
- Tereddüt etmeden karısına gerçeği söyledi.
Tom's confidence is wavering.
- Tom'un güveni tereddütlü.
He wavered between going home and remaining at work in the office.
- Eve gitmek ve ofiste işte kalmak arasında tereddüt etti.