Tom seems hesitant to do that.
- Tom onu yapmak için tereddütlü görünüyor.
I'm a little hesitant to go there by myself.
- Oraya tek başıma gitmeye biraz tereddütlüyüm.
His hesitation made me doubt.
- Tereddütü beni şüpheye düşürdü.
After some hesitation, he laid the book on the desk.
- Biraz tereddütten sonra kitabı masaya koydu.
He wavered between going home and remaining at work in the office.
- Eve gitmek ve ofiste işte kalmak arasında tereddüt etti.
Tom's confidence is wavering.
- Tom'un güveni tereddütlü.