tekli

listen to the pronunciation of tekli
التركية - الإنجليزية
mono
single

I'd like to break this 100 dollar bill into four 20 dollar bills and twenty singles. - Ben bu 100 dolarlık banknotu, dört tane 20 dolarlık banknot ve yirmi tane tekliğe bozmak istiyorum.

singlet
monadic
tek
only

Ken's father loved Ken all the more because he was his only son. - Baba Ken'i haydi haydi severdi,çünkü onun tek oğluydu.

The only room available is a double. - Mevcut tek oda iki kişiliktir.

tek
{i} one

I called his office again and again, but no one answered. - Onun bürosunu tekrar tekrar aradım fakat kimse cevap vermedi.

Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway. - Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.

tek
single

I don't have a single enemy. - Benim tek bir düşmanım yok.

In Japan almost all roads are single lane. - Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.

tek
sole

Being an only child, he was the sole heir. - Tek çocuk olduğu için, o tek varisti.

Being an only child, he was the sole inheritor. - O, tek çocuk olduğu için, tek mirasçıydı.

tekli dizi
Indian file
tekli riper
giant ripper
tek
unique

His technique was unique and absolutely amazing. - Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.

His technique was unique and absolutely amazing. - Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.

tek
odd

One, three, five, seven and nine are odd numbers. - Bir, üç, beş, yedi ve dokuz tek sayılardır.

After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again. - Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.

tek
single, unique; alone; only, merely; (sayı) odd; single thing
tek
alone

Everyone has the right to own property alone as well as in association with others. - Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.

Hiroko sat there all alone. - Hiroko orada tek başına oturdu.

tek
{s} exclusive
tek
solitary

She leads a solitary life in a remote area of Scotland. - O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.

tek
one and the same
tek
turkish electricity authority
tek
suit

I try to travel with only one suitcase. - Tek bir bavulla yolculuk etmeye çalışacağım.

I can't carry this suitcase by myself. - Bu valizi tek başıma taşıyamam.

tek
flat

He flatly turned down our request. - Teklifimizi açıkca geri çevirdi.

The rear tire of my bicycle is flat. - Bisikletimin arka tekerleği patlak.

tek
ceramics
tek
uni-
tek
particular
tek
pure and simple
tek
isolated
tek
merely

History is merely repeating itself. - Tarih sadece kendini tekrarlıyor.

tek
the one and only

Tom's pissed off because he's not the one and only. - Tom tek olmadığından dolayı sinirli.

The one and only dessert my son eats is chocolate cake. - Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.

tek
(Denizbilim) add

All you have to do is to write your name and address here. - Yapman gereken tek şey buraya adını ve adresini yazmak.

Tom is a technology addict. - Tom bir teknoloji bağımlısı.

tek
companion

Sami's only companion was his dog. - Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.

Tom's only companion is his dog. - Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.

tek
(Biyokimya) mono-
tek
single thing
tek
individual

Individual atoms can combine with other atoms to form molecules. - Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.

tek
mono

He was opposed to monopolies. - O, tekellere karşıydı.

Our store has a monopoly on this item. - Mağazamız bu üründe tekel olmuş durumda.

tek
uni

I know a girl who can ride a unicycle. - Tek tekerlekli bisiklete binebilen bir kız tanıyorum.

His technique was unique and absolutely amazing. - Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.

tek
solo

Lindbergh's solo nonstop transatlantic flight was a remarkable accomplishment. - Lindbergh'in tek başına sürekli transatlantik uçuşu kayda değer bir başarıydı.

Now that my only colleague has retired, I'm flying solo. - Benim tek meslektaşım emekliye ayrıldığından, ben yalnız uçuyorum.

tek
homo
tek
one and only

Tom's pissed off because he's not the one and only. - Tom tek olmadığından dolayı sinirli.

The one and only dessert my son eats is chocolate cake. - Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.

tek
(sayı) uneven
tek
homoeo [Brit.]
tek
fellow

I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us. - Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.

All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place. - Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.

tek
singular

A noun can be singular or plural. - Bir isim tekil veya çoğul olabilir.

After the Singularity, we will all have nine dimensional sex organs. - Tekillikten sonra, hepimizin dokuz boyutlu cinsel organları olacak.

tek
lone

Just because I'm alone doesn't mean I'm lonely. - Tek başıma olmam yalnız olduğum anlamına gelmez.

When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely. - Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.

tek
mono , odd , single
tek
All I ask is ...; ... as long as ...: Tek yapsın da, nasıl yaparsa yapsın! I don't care how he does it; all I want is for him to get the thing done! Her şeye razıyım, tek ondan kurtulayım! I'm agreeable to anything as long as I can get shut of him!
tek
homeo
tek
dolly
tek
bellows
tek
homoeo
tek
res
tek
azygous
tek
running

Sometimes, I feel like a hamster running on a wheel. - Bazen kendimi tekerlek üzerinde koşan bir hamster gibi hissediyorum.

Running was my only defense. - Koşu benim tek savunmamdı.

tek
several

Tom lived alone for several years. - Tom yıllarca tek başına yaşadı.

I repeated the word several times for her. - Kelimeyi onun için birkaç kez tekrar ettim.

tek
reindeer
tek
suigeneris
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف tekli في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

tek
A Siberian ibex
التركية - التركية
Tek yataklı otel odası
Bir sanatçının tek eserini seslendirdiği kaset
Singıl
single
TEKLÎ
(Osmanlı Dönemi) Hapsetmek
TEK
(Osmanlı Dönemi) f. Koşma, seğirtme
Tek
bir
Tek
(Osmanlı Dönemi) TEVV
tek
Hiç, hiçbir: "Tek kelime konuşmadan bu yokuşu indik."- R. H. Karay
tek
Önüne getirildiği cümleye istek ve özlem kavramı katar
tek
Bir kadeh içki
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne: "Hamit, biliyorsunuz edebiyatımızın tek dâhisidir."- Y. Z. Ortaç
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece
tek
Sessiz, uslu
tek
Hiç, hiçbir
tek
Sessiz, hareketsiz, uslu
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece. İki ile bölünemeyen (sayı)
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri: "Dirseği hafifçe dizime dokunuyor ve bir saçı, bir tek tel saçı kaşının ucuna sürünüyordu."- M. Ş. Esendal
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri
tek
İki ile bölünemeyen (sayı)