The band's first single became a hit record.
Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.
- Baba Ken'i haydi haydi severdi,çünkü onun tek oğluydu.
Man is the only animal that can laugh.
- İnsan gülebilen tek hayvandır.
Replace the old tires with new ones.
- Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.
I called his office again and again, but no one answered.
- Onun bürosunu tekrar tekrar aradım fakat kimse cevap vermedi.
There isn't a single cloud in the sky.
- Gökyüzünde tek bir bulut yok.
In Japan almost all roads are single lane.
- Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.
For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first.
- Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.
Being an only child, he was the sole heir.
- Tek çocuk olduğu için, o tek varisti.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.
United States want to be the World unique superpower.
- Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki tek süper güç olmak istiyor.
One, three, five, seven and nine are odd numbers.
- Bir, üç, beş, yedi ve dokuz tek sayılardır.
After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
She is used to living alone.
- Tek başına yaşıyordu.
Hiroko sat there all alone.
- Hiroko orada tek başına oturdu.
She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
- O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.
I cannot carry this suitcase by myself.
- Bu bavulu tek başıma taşıyamıyorum.
Tom offered to carry Mary's suitcase, but she told him she wanted to carry it herself.
- Tom, Mary'ye valizini taşımayı teklif etti ama Mary, valizi kendisinin taşımak istediğini söyledi.
I offered to fix Tom's flat tire.
- Tom'un patlak tekerini tamir etmeyi önerdim.
He flatly refused her requests for help.
- Onun yardım teklifini açıkça reddetti.
History is merely repeating itself.
- Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
The one and only dessert my son eats is chocolate cake.
- Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
- Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
She added in her letter that she would write again soon.
- O yakında tekrar yazacağını mektubunda ekledi.
To form the plural in Esperanto, add a j to the singular.
- Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.
Tom's only companion is his dog.
- Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.
Sami's only companion was his dog.
- Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.
Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
- Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
I think that monolingualism is very limiting.
- Bence tek dillilik çok sınırlı.
Postal services are a government monopoly.
- Posta hizmetleri devlet tekelindedir.
I know a girl who can ride a unicycle.
- Tek tekerlekli bisiklete binebilen bir kız tanıyorum.
The United States annexed Texas in 1845.
- ABD 1845'te Teksas'ı topraklarına kattı.
Now that my only colleague has retired, I'm flying solo.
- Benim tek meslektaşım emekliye ayrıldığından, ben yalnız uçuyorum.
Charles Lindbergh made the first solo flight across the Atlantic Ocean in 1927.
- Charles Lindbergh, Atlantik Okyanusu'nda, 1927 yılında ilk tek kişilik uçuşunu yaptı.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
- Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
Tom claims one and only one god exists.
- Tom tek ve sadece tek bir tanrı olduğunu iddia eder.
All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place.
- Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.
I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us.
- Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.
To form the plural in Esperanto, add a j to the singular.
- Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.
In English, we should use the pronouns a or an before singular nouns like house, dog, radio, computer, etc.
- İngilizcede a ya da an gibi zamirleri house, dog, radio, computer, v.b. tekil isimlerin önünde kullanırız.
Just because I'm alone doesn't mean I'm lonely.
- Tek başıma olmam yalnız olduğum anlamına gelmez.
To Japanese, an American baby sleeping by himself seems lonely.
- Japonlara göre, tek başına uyuyan bir Amerikan bebeği yalnız görünüyor.
Running was my only defense.
- Koşu benim tek savunmamdı.
Sometimes, I feel like a hamster running on a wheel.
- Bazen kendimi tekerlek üzerinde koşan bir hamster gibi hissediyorum.
Tom lived alone for several years.
- Tom yıllarca tek başına yaşadı.
I repeated the word several times for her.
- Kelimeyi onun için birkaç kez tekrar ettim.