tehlikede

listen to the pronunciation of tehlikede
التركية - الإنجليزية
(Hukuk) at stake

His life is at stake. - Onun hayatı tehlikede.

I'm aware of what is at stake. - Neyin tehlikede olduğunun farkındayım.

on the line

Her career is on the line. - Onun kariyeri tehlikede.

My career is on the line. - Benim kariyerim tehlikede.

be in jeopardy
on thin ice
in peril of
at risk
in danger, at stake
in danger

Are you saying my life is in danger? - Hayatım tehlikede mi diyorsun?

When they are in danger, they run away. - Onlar tehlikede olduğunda, kaçarlar.

on the spot
in peril

Unless a nation's existence is in peril, war is murder. - Bir ulusun hayatı tehlikede değilse, savaş cinayettir.

out on a limb
endangered

A fund was set up to preserve endangered marine life. - Tehlikede olan deniz yaşamını korumak için bir fon kuruldu.

What makes you think that your language is endangered? - Dilinin tehlikede olduğunu sana ne düşündürüyor?

be at stake
{k} in a bad way
tehlike
danger

It is dangerous for children to play in the street. - Caddede oynamak çocuklar için tehlikelidir.

Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB. - Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.

tehlike
hazard

Gusty winds are making travel hazardous for high profile vehicles. - Şiddetli rüzgarlar yüksek profilli araçlar için seyahati tehlikeli yapıyorlar.

This is a hazard to your health. - Bu sağlığınız için bir tehlikedir.

tehlikede bulunmak
be in danger
tehlikede olan
insecure
tehlikede olma
insecurity
tehlikede olmak
be in danger
tehlikede olmak
to be on the line
tehlikede olmak
be at risk
tehlike
threat

The threat no longer exists. - Tehlike artık mevcut değil.

There is a threat of a storm. - Fırtına tehlikesi var.

tehlike
{i} peril

Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels. - Çok fazla balık avı dolayısıyla, bazı balık stokları şimdi tehlikeli derecede düşük seviyelerde.

Sami realized the peril he was in. - Sami, içinde bulunduğu tehlikeyi fark etti.

tehlike
(Hukuk) jeopardy

Would domestic peace be plunged into jeopardy? - İç barış tehlikeye girer mi?

tehlike
pitfall
tehlike
dangerousness
tehlike
(Askeri) mayday
tehlike
menace
tehlike
endanger

Can Tatoeba contribute to the saving of endangered languages? - Tatoeba, yok olma tehlikesinde olan dillerin korunmasında katkıda bulunabilir mi?

Lead poisoning endangers the health of millions of children around the world. - Kurşun zehirlenmesi dünya genelinde milyonlarca çocuğun sağlığını tehlikeye atar.

tehlike
trouble

Jamal is a dangerous thug. He always gets in trouble. - Jamal tehlikeli bir haydut. Her zaman başı beladadır.

tehlike
insecureness
tehlike
distress

We've got a distress signal from that ship. - Biz o gemiden bir tehlike sinyali aldık.

The ship flashed a distress signal. - Gemi bir tehlike sinyali gönderdi.

tehlike
perniciousness
tehlike
risk

Some of the photos have been taken at the risk of life. - Bazı fotoğraflar ölüm tehlikesi altında çekildi.

This is risky and dangerous. - Bu riskli ve tehlikeli.

tehlike
storm cloud
tehlike
danger, hazard; risk; emergency
tehlike
shoal
tehlike
(gemi) distress
tehlike
emergency
tehlike
danger; hazard; peril
tehlike
hazardousness
التركية - التركية

تعريف tehlikede في التركية التركية القاموس.

TEHLİKE
(Osmanlı Dönemi) (Tehlüke) (Helâk. den) Helâkete sebep olacak hâl. Felâket
Tehlike
alarm
Tehlike
(Osmanlı Dönemi) BİM
tehlike
Büyük zarar veya yok olmaya yol açabilecek durum, muhatara: "Tehlike gittikçe büyüyor, güçlük artıyordu."- R. H. Karay
tehlike
Büyük zarar veya yok olmaya yol açabilecek durum, muhatara
tehlike
Gerçekleşme ihtimali bulunan fakat istenmeyen durum
tehlike
Gerçekleşme ihtimali bulunan fakat istenmeyen durum: "Ketumdur, katlandığı acıları, atlattığı tehlikeleri sergilemeyi hiç sevmez."- A. İlhan
tehlikede
المفضلات