تعريف tehdit في التركية الإنجليزية القاموس.
- menace
Three men menaced him with knives.
- Üç adam bıçaklarla onu tehdit etti.
- threatening
The labor unions had been threatening the government with a general strike.
- İşçi sendikaları hükümeti genel grevle tehdit etmekteydi.
It is threatening to rain.
- Bu yağmur tehdit ediyor.
- threat
When you are constantly told no smoking, no smoking like that, you start thinking, maybe smoking really is a threat to public morals or something.
- Sana sık sık sigara içme,o şekilde sigara içme deniliyorsa, düşünmeye başla, belki sigara içmek toplum ahlakına ya da bir şeye yönelik tehdittir.
The labor unions had been threatening the government with a general strike.
- İşçi sendikaları hükümeti genel grevle tehdit etmekteydi.
- (Latin) metus
- duress
- constraint
- jawbones
- threat, menace
- intimidation
- jawbone
- danger
There are dangers that threaten both men and women.
- Hem erkekleri hem de kadınları tehdit eden tehlikeler vardır.
- threat to
- tehdit etmek
- threaten
The labor unions had been threatening the government with a general strike.
- İşçi sendikaları hükümeti genel grevle tehdit etmekteydi.
I swear all I meant to do was to threaten Tom.
- Tüm yapmak istediğimin Tom'u tehdit etmek olduğuna yemin ederim.
- tehdit etmek
- menace
- tehdit edilmiş
- intimidated
- tehdit etmek
- threat
I swear all I meant to do was to threaten Tom.
- Tüm yapmak istediğimin Tom'u tehdit etmek olduğuna yemin ederim.
The labor unions had been threatening the government with a general strike.
- İşçi sendikaları hükümeti genel grevle tehdit etmekteydi.
- tehdit etmek
- to threaten; to menace; to threaten or menace (someone) with
- tehdit algılaması
- (Politika, Siyaset) threat perception
- tehdit altındaki türler
- (Jeoloji) endangered species
- tehdit altındaki türler
- (Çevre) threatened species
- tehdit edici
- minatory
- tehdit edici bir şekilde
- minaciously
- tehdit edilmiş
- threaten
I think Tom felt a bit threatened.
- Tom'un biraz tehdit edilmiş hissettiğini düşünüyorum.
You don't have to feel threatened.
- Tehdit edilmiş hissetmek zorunda değilsin.
- tehdit etmek
- (Hukuk) deem
- tehdit etmek
- blustering
- tehdit etmek
- (Askeri) intimidate
- tehdit etmeni
- (Bilgisayar) threat agent
- tehdit gözetleme
- (Bilgisayar,Teknik) threat monitoring
- tehdit gözleme
- (Bilgisayar) threat monitoring
- tehdit ve risk değerlendirme
- threat and risk assessment
- tehdit edici
- Threatening
He wrote a threatening letter to his girlfriend.
- O, kız arkadaşına tehdit edici bir mektup yazdı.
Tom has already gotten three threatening phone messages.
- Tom zaten tehdit edici üç telefon mesajı aldı.
- tehdit abartması
- perceived threat
- tehdit altında olarak
- threatenedly
- tehdit analizi
- (Askeri) threat analysis
- tehdit azaltması
- (Çevre) threat reduction
- tehdit değerlendirmesi
- (Askeri) threat assessment
- tehdit değerlendirmesi
- (Havacılık) threat evaluation
- tehdit eden
- threatening
Tom thought he was surrounded at night by threatening spirits.
- Tom gece tehdit eden ruhlar tarafından çevrildiğini düşündü.
- tehdit eden
- minatory
- tehdit eden
- minacious
- tehdit eder bir şekilde
- menacingly
- tehdit eder hale gelmek
- become a threat
- tehdit eder hale gelmek
- turn to a threat
- tehdit ederek
- blusteringly
- tehdit ederek
- menacing
- tehdit edilmek
- be threatened
- tehdit etkisi
- (Ticaret) threat effect
- tehdit etme
- menacing
- tehdit etmeden
- unthreateningly
- tehdit etmek
- overhang
- tehdit etmek
- to threaten, to menace
- tehdit eğitim el kitabı; eğitim hedef malzemesi
- (Askeri) threat training manual; training target material
- tehdit haline gelmek
- become menace
- tehdit komitesi
- (Askeri) threat committee
- tehdit mektubu
- poison-pen
- tehdit mektubu
- threatening letter
- tehdit mektubu
- threat letter
- tehdit mektubu
- letter of threat
- tehdit mimiği
- (Pisikoloji, Ruhbilim) threat gesture
- tehdit niteliği taşımayan
- unthreat
- tehdit olmak
- become menace
- tehdit oluşturmak
- impend
- tehdit radarları
- (Askeri) threat radars
- tehdit savurmak
- make threat
- tehdit savurmak
- utter threat
- tehdit suçu
- (Kanun) offense of threat
- tehdit tahmin çalışması
- (Havacılık) menace estimation activities
- tehdit teşkil etmek
- be a threat
- tehdit teşkil etmek
- become a threat
- tehdit unsuru
- threat risk
- tehdit veya şantaj yoluyla para veya sair menfaat temini
- (Hukuk) Racketeering and extortion (INT), blackmail (UK)
- tehdit edici
- {i} menacing
- aktif tehdit
- (Bilgisayar) active threat
- edilgen tehdit
- (Bilgisayar,Teknik) passive threat
- edilgen tehdit
- (Bilgisayar,Teknik) passive menace
- etkin tehdit
- (Bilgisayar) active menace
- etkin tehdit
- (Bilgisayar) active threat
- global tehdit
- (Politika, Siyaset) global threat
- tehdit eden
- lowering
- tehdit etmek
- impend
- tehditler
- threats
Tom has been receiving death threats.
- Tom ölüm tehditleri alıyor.
I've been getting death threats.
- Ölüm tehditleri alıyorum.
- Birleşik Devletler Kara Kuvvetleri İstihbarat Tehdit Analiz Merkezi
- (Askeri) United States Army Intelligence Threat Analysis Center
- Küresel Deniz Tehdit ve Emniyet Sistemi
- (Askeri) Global Maritime Distress and Safety System
- Savunma Bakanlığı Tehdit Azaltma Dairesi
- (Askeri) Defense Threat Reduction Agency
- Savunma Bakanlığı Tehdit Azaltma Ve Anlaşmaya Uyum Dairesi
- (Askeri) Defense Threat Reduction and Treaty Compliance Agency
- belli başlı tehdit
- significant threat
- biyolojik tehdit
- (Biyoloji) biological threat
- biyolojik tehdit ajanı
- (Biyoloji) biological threat agent
- boş tehdit
- bluster
- fiziksel tehdit
- physical menace
- fiziksel tehdit
- physical threat
- göç savunma istihbarat tehdit veri sistemi; Modernize Edilmiş Savunma İstihbarat
- (Askeri) migration defense intelligence threat data system; Modernized Defense Intelligence Threat Data System
- her an tehdit eden tehlike
- Sword of Damocles
- istihbarat ve tehdit analiz merkezi (Kara Kuvvetleri)
- (Askeri) intelligence and threat analysis center (Army)
- kimyasal tehdit
- (Kimya) chemical threat
- kuru tehdit
- sheer brutality, brutish threat
- mevcut tehdit
- immediate threat
- müşterek sistem tehdit değerlendirme raporu
- (Askeri) joint system threat assessment report
- parmağını sallayarak tehdit etmek
- wag one's finger at
- savunma bilgi tehdit veri sistemi; savunma istihbarat tehdit veri sistemi
- (Askeri) defense information threat data system; defense intelligence threat data system
- tehdit eden
- menace
- yakın tehdit ödemesi
- (Askeri) imminent danger pay
- yeni tehdit güncellemesi
- (Askeri) new threat upgrade
- Özel Harekat Komutanlığı raştırma, Analiz ve Tehdit Değerlendirme Sistemi
- (Askeri) Special Operations Command, Research, Analysis, and Threat Evaluation System