tartışılabilir

listen to the pronunciation of tartışılabilir
التركية - الإنجليزية
negotiable

Everything is negotiable. - Her şey tartışılabilir.

Everything's negotiable. - Her şey tartışılabilir.

debatable
arguable

Everything is arguable. - Her şey tartışılabilir.

contestable
disputable
challengable
moot
questionable

It's a questionable policy. - Bu tartışılabilir bir politika.

open to question
argumentive
tartış
{f} moot
tartış
argue with

Tom doesn't want to argue with you. - Tom sizinle tartışmak istemiyor.

Tom doesn't want to argue with Mary. - Tom Mary ile tartışmak istemiyor.

tartış
{f} quarrel

What was the cause of your quarrel? - Sizin tartışmanızın nedeni neydi?

Tom and Jane quarreled, but they made up the next morning. - Tom ve Jane tartıştılar fakat ertesi sabah barıştılar.

tartış
{f} debate

It wasn't much of a debate. - Büyük bir tartışma değildi.

The eloquent scholar readily participated in the debate. - Güzel konuşan bilim adamı kolayca tartışmaya katıldı.

tartış
argue

He argued his daughter out of marrying Tom. - O, Tom'la evlendiği için kızıyla tartıştı.

You'd better not argue with Tom. - Tom'la tartışmasan iyi olur.

tartış
{f} dispute

After a long dispute the coal mines closed and the remaining miners were paid off. - Uzun bir tartışmadan sonra kömür madenleri kapatıldı ve kalan madenciler işten çıkarıldılar.

That dispute has been settled once and for all. - O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.

tartış
discuss with

Tom has something to discuss with all of us. - Tom'un hepimizle tartışacak bir şeyi var.

There are some topics you shouldn't discuss with Tom. - Tom'la tartışmaman gereken bazı konular var.

tartış
controvert

Parliamentary immunity is a controvertial issue. - Parlamenter dokunulmazlık tartışmalı bir konudur.

tartış
discuss

Instead, I will turn to a discussion of the two economic variables I defined a moment ago. - Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.

This problem is worth discussing. - Bu sorun tartışılmaya değer.

tartış
{f} spar

Conchita Wurst's selection for the Eurovision Song Contest 2014 sparked controversy in Austria. - 2014 Eurovision Şarkı Yarışması için Conchita Wurst'un seçilmesi Avusturya'da tartışmalara yol açtı.

My comment sparked off an argument in the group. - Benim yorumum grupta bir tartışmayı ateşledi.

tartış
{f} quarrelling

Quarrelling spoiled our unity. - Tartışma birliğimizi bozdu.

They are always quarrelling in public. - Onlar her zaman toplum önünde tartışıyorlar.

tartış
{f} bicker

Tom and Mary bicker all day long. - Tom ve Mary bütün gün tartışırlar.

tartış
hassle
tartış
quibble
التركية - التركية

تعريف tartışılabilir في التركية التركية القاموس.

tartış
Tartmak işi veya biçimi