تعريف taraf%c4%b1ndan في التركية الإنجليزية القاموس.
- taraf
- side
They live on the other side of the road.
- Onlar sokağın diğer tarafında yaşıyorlar.
In America cars drive on the right side of the road.
- Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
- taraf
- way
Be sure to drop in on us if you come our way.
- Bizim tarafa yolun düşerse, bize uğramayı unutma.
Would you mind looking the other way for just a minute while I change my clothes?
- Elbiselerimi değiştirirken sadece bir dakika için diğer tarafa bakar mısın?
- taraf
- (Hukuk) party
I intend to take my position as a third party.
- Üçüncü bir taraf olarak pozisyon almaya niyetliyim.
The policy of the government was criticized by the opposition party.
- Hükümetin politikası muhalefet partisi tarafından eleştirildi.
- taraf
- part
The police regarded him as a party to the crime.
- Polis onu suçun bir taraftarı olarak görüyordu.
I intend to take my position as a third party.
- Üçüncü bir taraf olarak pozisyon almaya niyetliyim.
- taraf
- facet
- taraf
- district
- taraf
- (Ticaret) stakeholder
- taraf
- streak
- taraf
- outside
The wall is white on the outside and green on the inside.
- Duvar dış tarafta beyaz ve içeride yeşil.
The outside of the castle was painted white.
- Kalenin dış tarafı beyaza boyandı.
- taraf
- backside
- taraf
- favour
- taraf devlet
- (Askeri) state party
- taraf devlet
- high contracting party
- taraf değiştirmek
- (Dilbilim) come over
- taraf tutmak
- support
- taraf tutmak
- take a stand
- taraf tutmak
- (Kanun) favour
- taraf tutmayan
- unbiased
- taraf tutmayan
- (Ticaret) impartial
- taraf çıkmak
- support
- taraf ülkeler
- contracting parties
- taraf
- end
Confessions by St. Augustine tells us the timeless story of an intellectual quest that ends in orthodoxy.
- Aziz Augustine tarafından yazılan İtiraflar bize ortodokslukta biten entelektüel arayışın zamansız bir hikayesini anlatır.
The two sides must reach an agreement in principle by the end of June.
- Haziran ayı sonuna kadar tarafların ilke anlaşmasına varmaları gereklidir.
- taraf
- behalf: Dayım tarafından geliyorum, sizden bir ricası var. I've come on behalf of my uncle to ask a favor of you
- taraf
- side; part, portion; area, region; direction: Sandığın üst tarafı ceviz. The top part of the chest is walnut. Şehrin o tarafında oturuyor. She lives over in that part of town. Ne taraftansın? What part of the country are you from? Fatih taraflarında bir yerde oturuyor. He lives somewhere in the neighborhood of Fatih. Seni her tarafta aradım. I've been looking for you everywhere. Boğaz'ın Asya tarafında on the Asian side of the Bosphorus. Sağ tarafına bak! Look to your right! Rüzgâr ne taraftan esiyor? What direction's the wind blowing from? Nehir tarafına doğru gidiyordu. He was heading towards the river
- taraf
- side (one particular side, position, or group as opposed to another): işin kötü tarafı the unpleasant side of the matter. Bizim taraf maçı kazandı. Our side won the match. Onun baba tarafında delilik var. There's madness on his father's side of the family. O meseleye ne taraftan bakarsan bak halledilmesi imkânsız. No matter how you look at it, that problem remains insoluble. Herif bir taraftan parasızlıktan yakınıyor, öbür taraftan kalkıp karısına kürk manto alıyor! The fellow complains about his lack of money, and then he ups and buys his wife a fur coat! öte taraftan on the other hand
- taraf
- used with an adjective: Ucuz tarafından bir ayakkabı istiyorum. I want a cheap pair of shoes. Bunları ucuz tarafından aldın, değil mi? You bought these on the cheap, didn't you?
- taraf
- (denklem) member
- taraf
- used in formal language to indicate a person: Merhum zevcinizin evrakı tarafınıza gönderilmiştir. The papers of your late husband have been forwarded to you
- taraf
- party (to a contract, in a legal proceeding); litigant
- taraf
- hand
Tom can't swim at all. On the other hand, he is a good baseball player.
- Tom hiç yüzemez. Diğer taraftan, o iyi bir beyzbol oyuncusudur.
I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married.
- Bir taraftan seni yemeğe davet etmek için, diğer taraftan sana oğlumun evleneceğini söylemek için seni aradım.
- taraf
- contractor
- taraf
- side; aspect; direction; district; part
- taraf
- used in formal language to show the agent of a passive verb: Bu nişan büyük babama padişah tarafından ihsan edilmiş. This medal was bestowed on my grandfather by the sultan. Ancak belediye encümeni tarafından onaylanmış ruhsatlar geçerli sayılacaktır. Only those permits which have received the approval of the municipal council will be deemed valid
- taraf devletler
- (Kanun) contracting countries
- taraf değiştirmek
- turn one's coat
- taraf olmak
- be a side of
- taraf olmak
- become a party to …
- taraf olmak
- (Hukuk) adhere
- taraf olmamak
- (deyim) sit on the fence
- taraf olmamış
- uninvolved
- taraf taraf here and there
- in various places: Bugün İstanbul'a taraf taraf yağmur yağdı . We've had scattered showers in Istanbul today
- taraf tutan
- one sided
- taraf tutan yargıca itiraz etmek
- challenge a judge for bias
- taraf tutma
- partiality
- taraf tutma
- prison-breaking
- taraf tutma
- prepossession
- taraf tutma
- preoccupancy
- taraf tutma
- favoritism
- taraf tutma
- favouritism [Brit.]
- taraf tutma
- favouritism
- taraf tutma
- siding
- taraf tutma
- tendentiousness
- taraf tutmak
- side
- taraf tutmak
- to take sides
- taraf tutmak
- take sides
- taraf tutmama
- (Hukuk) non-alignment
- taraf tutmamak
- (deyim) sit on the fence
- taraf çıkmak
- to take the part of, to support
- arka taraf
- rear
- anlaşmalı taraf
- contractor
- arka taraf
- stern
- zayıf taraf
- weakness
- sol taraf
- left
- arka taraf
- (Mimarlık) the back
- arka taraf
- back
- arka taraf
- back side
- arka taraf
- (Otomotiv) rear end
- benzer taraf
- correspondence
- benzer taraf
- affinity
- dış (taraf)
- outside
- her taraf
- everywhere
I feel itchy everywhere.
- Her tarafım kaşınıyor.
We have people everywhere.
- Her tarafta insanlar var.
- iki taraf
- both sides
We should do justice to both sides on that issue.
- Biz o konuda her iki tarafa adaletli davranmalıyız.
Men, women and children on both sides were killed.
- Her iki tarafta, erkekler, kadınlar ve çocuklar öldürüldü.
- iç (taraf)
- inside
- olumlu taraf
- compensation
- ters (taraf)
- wrong
- üst taraf
- upper extremities
- karşı taraf
- opponent
- iç taraf
- inside
I found a dog just inside the gate.
- Kapının tam iç tarafında bir köpek buldum.
- bir taraf
- party
- engin taraf
- by engin
- yan taraf
- side
I've got a pain in my side.
- Yan tarafımda bir ağrı var.
He has a pain in his side.
- Onun yan tarafında bir ağrısı var.
- aday göstermeyen taraf
- (Ticaret) non-nominating party
- alacaklı taraf
- credit side
- aleyhinde temyize başvurulan taraf
- appellee
- alt taraf
- underside
- arka taraf
- reverse
- arka taraf
- backside
- aydınlık taraf
- sunny side
- baş taraf
- fore
- beri taraf
- this side
- bildiren taraf
- notifying party
- bir antlaşmanın yalnız taraf olanlar arasında hüküm ifade etmesi
- (Hukuk) res inter alios acta
- boş yere meziyet sayılan taraf
- foible
- davacı taraf
- party plaintiff
- dış taraf
- exterior
- dış taraf
- outside
The wall is white on the outside and green on the inside.
- Duvar dış tarafta beyaz ve içeride yeşil.
The outside of the castle was painted white.
- Kalenin dış tarafı beyaza boyandı.
- fatura eden taraf
- (Ticaret) billing party
- güneşli taraf
- sunny side
- hangi taraf sayı aldı
- Which side scored
- her iki taraf içinde öldürücü olan
- internecine
- her taraf
- all the ins and outs of
- imza sahibi taraf
- (Ticaret) signatory power
- imzalayan taraf
- signatory power
- iyimser taraf
- sunny side
- karanlıktaki taraf
- nightside
- karşı taraf
- opposite side
- kavgada taraf tutmak
- take up smb.'s quarrel
- kiralayan taraf
- charterer
- kumsala nasıl gideceğimi taraf eder misiniz
- Will you show me the way to the beach
- kuzey taraf
- northward
- kıç taraf
- after part
- oyuna başlayan taraf
- (iskambil) pone
- potansiyel sorumlu taraf
- (Çevre) potentially responsible party
- resimli taraf
- face
- rüzgâr alan taraf
- weather side
- rüzgâr almayan taraf
- lee side
- rüzgâraltı taraf
- lee side
- sağ taraf
- right side
In America cars drive on the right side of the road.
- Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
The left side of Tom's home is in Connecticut, while the right side is in New York.
- Sağ tarafı New York'ta iken, Tom'un evinin sol tarafı Connecticut'tadır.
- sağ taraf
- right hand side
- sağ taraf
- right
If you turn to the left, you will find the church on your right.
- Sola dönerseniz, kiliseyi sağ tarafınızda bulursunuz.
Turning to the left, you will find the restaurant on your right.
- Sola dönerseniz, restoranı sağ tarafınızda bulursunuz.
- sol taraf
- the Left
- sol taraf
- LH (left hand)
- sol taraf
- left hand side
- sorumlu taraf
- (Kanun) liable party
- temyiz eden taraf
- appellant
- temyizde davalı taraf
- appellee
- ters taraf
- back
- ters taraf
- reverse
- ters taraf
- reverse side
- ters taraf
- rear
- yakın taraf
- the on side
- yağmur alan taraf
- weather side
- zayıf taraf
- weak side
- çeken taraf
- piquancy
- çekici taraf
- allurement
- ön taraf
- front
Tom's car is still parked out front.
- Tom'un arabası hâlâ ön tarafta park ediliyor.
I sat in the front of the bus.
- Otobüsün ön tarafında oturdum.
- ön taraf
- forefront
- ön taraf
- forepart
- üst taraf
- face