Her words were completely meaningless.
- Onun sözleri tamamen anlamsızdı.
Are you completely through with your homework?
- Sen tamamen ödevlerin aracılığıyla mısın?
Sally didn't exactly agree with Bill, but she supported him.
- Sally, Bill'le tamamen aynı fikirde değildi ama onu destekledi.
You're exactly right, Tom.
- Tamamen haklısın, Tom.
Are you completely through with your homework?
- Sen tamamen ödevlerin aracılığıyla mısın?
He's American through and through.
- O tamamen Amerikalıdır.
I don't quite agree with you.
- Sizinle tamamen aynı fikirde değilim.
The bear is quite tame and doesn't bite.
- Ayı tamamen uysal ve ısırmaz.
The shy boy was utterly embarrassed in her presence.
- Utangaç erkek çocuğu onun varlığında tamamen sıkıldı.
Tom was utterly humiliated.
- Tom tamamen aşağılanmıştı.
He doesn't altogether trust me.
- O bana tamamen inanmaz.
Oh? You stopped altogether?
- Oh? Tamamen durdurdun mu?
We were thoroughly satisfied with his work.
- Onun işinden tamamen tatmin olduk.
The police thoroughly searched the house.
- Polis evi tamamen aradı.
It is a sheer waste of time.
- O tamamen zaman kaybı.
It was sheer coincidence that Mary and I were on the same train.
- Mary ve benim aynı trende olmamız, tamamen bir tesadüftü.
He fully realizes that he was the cause of the accident.
- Kazanın sebebi olduğunun tamamen farkındadır.
I was fully alive to the danger.
- Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
I don't wholly agree with you.
- Ben tamamen sizinle aynı fikirde değilim.
The statement is not wholly true.
- İfade tamamen gerçek değil.
I'm perfectly normal.
- Ben tamamen normalim.
Tom is perfectly satisfied with his current salary.
- Tom şu anki aylığından tamamen memnun.
That's a whole different matter.
- Bu tamamen farklı bir mesele.
On the whole I agree with you.
- Sana tamamen katılıyorum.
What he told us the other day simply doesn't make sense, does it?
- Geçen gün onun bize söylediğinin tamamen bir anlamı yok, değil mi?
Let's face it: this sentence is simply bad.
- Şunu kabul edelim ki bu cümle tamamen kötü.
She is an utter stranger to me.
- O, bana tamamen yabancıdır.
He felt utterly humiliated.
- O, tamamen aşağılanmış hissetti.
Tom and Mary were finally completely alone.
- Tom ve Mary nihayet tamamen yalnızdı.
He met Sam purely by chance.
- O, tamamen şans eseri Sam ile karşılaştı.
Our meeting was purely accidental.
- Karşılaşmamız tamamen tesadüfi.
Tom looks totally wiped out.
- Tom tamamen yok olmuş görünüyor.
You guys are totally clueless.
- Siz acayip kılıklı herifler tamamen cahilsiniz.
The cherry trees are in full blossom.
- Kiraz ağaçları tamamen çiçeklenmişler.
All the cherry trees in the park are in full bloom.
- Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.
He's American through and through.
- O tamamen Amerikalıdır.
The cherry trees are in full blossom.
- Kiraz ağaçları tamamen çiçeklenmişler.
The cherry blossoms are in full bloom.
- Kirazlar tamamen çiçek açtılar.
He's American through and through.
- O tamamen Amerikalıdır.
Tom is about through here.
- Tom neredeyse tamamen burada.
He was good and drunk.
- O tamamen sarhoş olmuştu.
For some reason, I'm wide awake and can't fall asleep.
- Nedense, tamamen uyanığım ve uykuya dalamıyorum.
The window was wide open.
- Pencere tamamen açıktı.
I'm being completely serious right now.
- Şu anda tamamen ciddiyim.
I am quite all right now.
- Ben şimdi tamamen iyiyim.
I'm dead against the plan.
- Ben plana tamamen karşıyım.
All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
- Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
I spent Saturday afternoon watching entirely too much TV.
- Cumartesi öğleden sonrayı tamamen çok fazla TV izleyerek geçirdim.
The accident was entirely avoidable.
- Kaza tamamen önlenebilirdi.
Our meeting was purely accidental.
- Karşılaşmamız tamamen tesadüfi.
I only found out about it purely by accident.
- Ben onun hakkında tamamen tesadüfen öğrendim.
The news was all about the collapse of the Soviet Union.
- Haber tamamen Rusya'nın çöküşü hakkında idi.
Tom was all worn out.
- Tom tamamen bitkindi.
Stay absolutely still.
- Tamamen hareketsiz dur.
I think I understood everything, Tom said, but I'm not absolutely sure.
- Sanırım her şeyi anladım ama tamamen emin değilim. dedi Tom.
It sounds downright frightening.
- Bu tamamen korkutucu görünüyor.
This place is downright creepy.
- Bu yer tamamen tüyler ürpertici.
That seems completely fair to me.
- O benim için tamamen adil görünüyor.
The judgment isn't entirely fair.
- Yargılama tamamen adil değil.
I resolved to break up with her cleanly.
- Onunla ilişkimi tamamen bitirmeye kesin karar verdim.
She completely cleaned her plate.
- Tabağını tamamen temizledi.
The law is perfectly clear.
- Yasa tamamen açıktır.
I want to make this perfectly clear.
- Bunu tamamen açık yapmak istiyorum.
This translation is outright wrong.
- Bu çeviri tamamen yanlış.
Mathematicians have this in common with the French: whatever you're trying to say to them, they take it and translate it in their own way and turn it around into something completely different.
- Matematikçiler buna Fransızlarla müştereken sahiptir: onlara her ne söylemeye çalışıyorsan, onlar onu alır ve onu kendi tarzlarıyla çevirir ve onu tamamen farklı bir şeye çevirirler.
This translation is outright wrong.
- Bu çeviri tamamen yanlış.
The company, wholly owned by NTT, is doing well.
- Tamamen NTT'ye ait şirket, iyi kazanıyor.
I think I can speak French well enough to say pretty much anything I want to say.
- Sanırım söylemek istediğim bir şeyi neredeyse tamamen söylemek için yeterince iyi şekilde Fransızca konuşabilirim.
The flat comes fully furnished.
- Daire tamamen mobilyalıdır.
Her girlfriend is completely flat-chested.
- Onun kız arkadaşı tamamen düz göğüslü.
Tom couldn't completely rule out the possibility that he might be laid off from work.
- Tom işten çıkarılabileceği ihtimalini tamamen göz ardı edmedi.
Tom's question caught Mary completely off-guard.
- Tom'un sorusu Mary'yi tamamen hazırlıksız yakaladı.
Tom is perfectly satisfied with his current salary.
- Tom şu anki aylığından tamamen memnun.
I'm perfectly normal.
- Ben tamamen normalim.