Are you completely through with your homework?
- Sen tamamen ödevlerin aracılığıyla mısın?
He was completely absorbed in his work.
- Tamamen işine dalmıştı.
You're exactly right, Tom.
- Tamamen haklısın, Tom.
Sally didn't exactly agree with Bill, but she supported him.
- Sally, Bill'le tamamen aynı fikirde değildi ama onu destekledi.
I just couldn't go through with it.
- Ben sadece onu tamamen bitiremedim.
Are you completely through with your homework?
- Sen tamamen ödevlerin aracılığıyla mısın?
He looked confident but his inner feelings were quite different.
- Emin görünüyordu fakat onun iç duyguları tamamen farklıydı.
I don't quite agree with you.
- Sizinle tamamen aynı fikirde değilim.
Tom is utterly obsessed with food. No wonder Mary dumped him!
- Tom tamamen yiyeceklere saplantılı. Mary'nin onu terkettiğine şaşmamalı.
He felt utterly humiliated.
- O, tamamen aşağılanmış hissetti.
The Latin language is not entirely unknown to me, but I altogether lack the ability to speak it.
- Latince tamamen bilmediğim bir dil değil ama bu dili konuşma yeteneğinden tamamen yoksunum.
Oh? You stopped altogether?
- Oh? Tamamen durdurdun mu?
I checked Tom thoroughly.
- Tom'u tamamen kontrol ettim.
They got thoroughly wet in the rain.
- Onlar yağmurda tamamen ıslandılar.
It is a sheer waste of time.
- O tamamen zaman kaybı.
It was sheer coincidence that Mary and I were on the same train.
- Mary ve benim aynı trende olmamız, tamamen bir tesadüftü.
I am fully convinced of your innocence.
- Masumiyetinden tamamen eminim.
I'm sorry, today is fully booked.
- Üzgünüm, bugün tamamen ayrılmış.
I don't wholly agree with you.
- Ben tamamen sizinle aynı fikirde değilim.
I am wholly in agreement with you.
- Seninle tamamen aynı fikirdeyim.
I can understand your position perfectly.
- Pozisyonunuzu tamamen anlayabiliyorum.
I assure you Tom will be perfectly safe.
- Tom'un tamamen güvenli olacağına sizi temin ederim.
It's a whole new world.
- Tamamen yeni bir dünya.
Tom remained wide awake the whole night.
- Tom bütün gece tamamen uyanık kaldı.
What he told us the other day simply doesn't make sense, does it?
- Geçen gün onun bize söylediğinin tamamen bir anlamı yok, değil mi?
Let's face it: this sentence is simply bad.
- Şunu kabul edelim ki bu cümle tamamen kötü.
The shy boy was utterly embarrassed in her presence.
- Utangaç erkek çocuğu onun varlığında tamamen sıkıldı.
Tom is utterly obsessed with food. No wonder Mary dumped him!
- Tom tamamen yiyeceklere saplantılı. Mary'nin onu terkettiğine şaşmamalı.
Tom and Mary were finally completely alone.
- Tom ve Mary nihayet tamamen yalnızdı.
I only found out about it purely by accident.
- Ben onun hakkında tamamen tesadüfen öğrendim.
He met Sam purely by chance.
- O, tamamen şans eseri Sam ile karşılaştı.
Tom looks totally wiped out.
- Tom tamamen yok olmuş görünüyor.
It isn't totally exact.
- O tamamen kesin değildir.
I was fully alive to the danger.
- Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
Tom is fully aware of the problem.
- Tom tamamen problemin farkında.
He's American through and through.
- O tamamen Amerikalıdır.
All the cherry trees in the park are in full bloom.
- Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.
The cherry blossoms are in full bloom.
- Kirazlar tamamen çiçek açtılar.
He's American through and through.
- O tamamen Amerikalıdır.
Tom is about through here.
- Tom neredeyse tamamen burada.
He was good and drunk.
- O tamamen sarhoş olmuştu.
Tom remained wide awake the whole night.
- Tom bütün gece tamamen uyanık kaldı.
For some reason, I'm wide awake and can't fall asleep.
- Nedense, tamamen uyanığım ve uykuya dalamıyorum.
It's better to be approximately right than completely wrong.
- Tamamen yanlış olmasındansa üç aşağı beş yukarı doğru olması daha iyidir.
I am quite all right now.
- Ben şimdi tamamen iyiyim.
I'm dead against the plan.
- Ben plana tamamen karşıyım.
All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
- Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
I don't entirely understand what he said.
- Ben, onun söylediğini tamamen anlamıyorum.
The accident was entirely avoidable.
- Kaza tamamen önlenebilirdi.
He met Sam purely by chance.
- O, tamamen şans eseri Sam ile karşılaştı.
I only found out about it purely by accident.
- Ben onun hakkında tamamen tesadüfen öğrendim.
The hill was all covered with snow.
- Tepe tamamen karla kaplıydı.
The news was all about the collapse of the Soviet Union.
- Haber tamamen Rusya'nın çöküşü hakkında idi.
Stay absolutely still.
- Tamamen hareketsiz dur.
I think I understood everything, Tom said, but I'm not absolutely sure.
- Sanırım her şeyi anladım ama tamamen emin değilim. dedi Tom.
This place is downright creepy.
- Bu yer tamamen tüyler ürpertici.
It sounds downright frightening.
- Bu tamamen korkutucu görünüyor.
The judgment isn't entirely fair.
- Yargılama tamamen adil değil.
That seems completely fair to me.
- O benim için tamamen adil görünüyor.
His house is cleaned thoroughly once a week.
- Onun evi haftada bir kez tamamen temizlenir.
Everything has been thoroughly cleaned.
- Her şey tamamen temizlendi.
I want to make this perfectly clear.
- Bunu tamamen açık yapmak istiyorum.
The law is perfectly clear.
- Yasa tamamen açıktır.
This translation is outright wrong.
- Bu çeviri tamamen yanlış.
This translation is outright wrong.
- Bu çeviri tamamen yanlış.
Mathematicians have this in common with the French: whatever you're trying to say to them, they take it and translate it in their own way and turn it around into something completely different.
- Matematikçiler buna Fransızlarla müştereken sahiptir: onlara her ne söylemeye çalışıyorsan, onlar onu alır ve onu kendi tarzlarıyla çevirir ve onu tamamen farklı bir şeye çevirirler.
His family are all very well.
- Onun ailesi tamamen çok iyidir.
Tom can understand perfectly well.
- Tom tamamen iyi bir şekilde anlayabiliyor.
The flat comes fully furnished.
- Daire tamamen mobilyalıdır.
Her girlfriend is completely flat-chested.
- Onun kız arkadaşı tamamen düz göğüslü.
Tom's question caught Mary completely off-guard.
- Tom'un sorusu Mary'yi tamamen hazırlıksız yakaladı.
It's utter nonsense what you offer!
- teklif ettiğin şey tamamen deli saçması!
Tom can understand perfectly well.
- Tom tamamen iyi bir şekilde anlayabiliyor.
I can understand your position perfectly.
- Pozisyonunuzu tamamen anlayabiliyorum.