Otobüs yolcuları almak için durdu.
- The bus stopped to take on passengers.
Otobüs yolcuları almak için durdu.
- The bus stopped to take up passengers.
Pazartesi günü kitapları kütüphaneye geri götürmek zorundayım.
- On Monday I have to take back the books to the library.
25 Ocaktan önce kütüphane kitaplarımı geri götürmek zorundayım.
- I've got to take my library books back before January 25th.
Let me take your picture. - Dur bir fotoğrafını çekeyim.
Kazanmak için ne gerekiyorsa yapacağım.
- I'll do whatever it takes to win.
Kazanmak için ne gerektiğini biliyorum.
- I know what it takes to win.
Have you taken your medicine? - İlacını aldın mı?.
Did you take your exam? - Sınavına girdin mi?.
What's your take on that? - O konuda senin fikrin nedir?.
George'un bu fikirden hoşlanıp hoşlanmayacağından emin değilim.
- I'm not sure if George will take to this idea.
Tom Mary'nin ona verdiği fırsattan yararlanmanın iyi bir fikir olduğunu düşündü.
- Tom thought it was a good idea to take advantage of the opportunity that Mary had given him.
Let's take that scene again - Bu sahneyi tekrar çekelim.
Soğuk algınlığımı atlatmak uzun zamanımı alacak.
- It'll take me a long time to get over my cold.
what's your take? / what's your opinion? / what do you think? - Senin düşüncen/fikrin nedir?.
Lütfen ilk mesajıma bir göz atın ve bu konudaki düşüncelerinizi bana bildirin.
- Please, take a look at my first post and let me know what you think about it.
Hayatı son sürat yaşamam için bu faydasız düşünceleri bırakmam gerek.
- I need to drop these useless perceptions to take full throttle over my life.
Neden bir taksi tutmak istiyorsun?
- Why do you want to take a taxi?
Her zaman onun tarafını tutma.
- Don't always take sides with him.
Yarın kitapları kütüphaneye götüreceğim.
- Tomorrow, I'll take the books to the library.
Bu otobüs sizi müzeye götürecek.
- This bus will take you to the museum.
Ailemi ziyaret etmek için birkaç gün izin alabilir miyim?
- May I take a few days off to visit my family?
Tom bu aramayı kabul etmek zorunda.
- Tom has to take this call.
Bir yandan da ona imreniyorum; tam olarak ne istediğini biliyor ve onu elde etmekten çekinmiyor.
- In some ways, I envy him; he knows exactly what he wants and he's not afraid to take it.
Ondan avantaj elde etmek istiyorum.
- I want to take advantage of it.
Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
- It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
Tom, iyi bir öğretmen olmak için gereken niteliklere sahip.
- Tom has what it takes to be a good teacher.
Kaçmış bir atı yakalamak söylenmiş bir sözü geri almaktan daha kolaydır.
- It is easier to catch an escaped horse than to take back an escaped word.
Gelip beni karşılamak için zahmet etmeyin.
- Don't take the trouble to come and meet me.
Mühendisler, tabiatı anlamaktan ziyade, onu kullanmaya çalışırlar.
- Engineers try to take advantage of nature rather than try to understand it.
Onun ne söylediğini anlamak uzun bir zaman aldı.
- It took a long time to take in what she was saying.
Gemi ile gitmek arabayla gitmekten daha uzun sürüyor.
- Traveling by boat takes longer than going by car.
Hayvanat bahçesine taksi ile gitmek ne kadar sürer?
- How long does it take to get to the zoo by taxi?
Japon tarzı bir handa, onlar her türlü ihtiyacınla ilgilenirler, bu nedenle parmağını kaldırmak zorunda kalmazsın.
- At a Japanese-style inn, they take care of your every need, so you don't have to lift a finger.
Onlar özgürlüklerini korumak istemiyorlar. Onlar onları ortadan kaldırmak istiyorlar.
- They don't want to protect your freedoms. They want to take them away.
Aslan payını hep sen alıyorsun!
- You always take the lion's share!
Hanımefendilerin huzurunda şapkalarınızı çıkarmak zorundasınız.
- You must take off your hats in the presence of ladies.
Odada şapkanı çıkarmak zorundasın.
- You must take off your hat in the room.
Buradaki hayata alışmak biraz zamanımı alacak gibi görünüyor.
- It seems like it will take me a while to get accustomed to life here.
Burada yaşamaya alışmak biraz zaman alacak.
- It'll take some time to get used to living here.
Bir işe başlamak çok para gerektirir.
- It takes a lot of money to start a business.
Zayıflamak için en iyisi biraz spor aktivitesine başlamak.
- In order to lose weight, it is best to take up some sport.
Onu sökmek istiyorum.
- I want to take it apart.
Piyanoyu iyi çalmak için, yıllarca pratik yapmak gerekir.
- It takes years of practice to play the piano well.
Burada durmak ve senin hakaretlerini dinlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
- I have better things to do than stand here and take your insults.
Bir yere gitmek için bir otobüse binmek zorundayım.
- I have to take a bus to go anywhere.
Bob son treni kaçırdı ve bir taksiye binmek zorunda kaldı.
- Bob missed the last train and had to take a taxi.
Can you take this gentleman's complaint - Beyfendinin şikayetini ele alır mısın.
Biz o fırsatı kullanmak zorundayız.
- We have to take that chance.
Merdivenleri kullanmak zorundayız, çünkü asansör tamir ediliyor.
- We have to take the stairs, because the elevator is being repaired.
Mektubu yazmak ne kadar zamanını aldı?
- How long did it take you to write the letter?
Yazmak üç saat sürecek.
- Getting down will take three hours.
Bir resim çekmek için yapmanız gereken bütün şey bu düğmeye basmaktır.
- All you have to do to take a picture is push this button.
Tom bize bu müzede fotoğraf çekmek için izin verilmediğini söyledi.
- Tom said that we weren't allowed to take photographs in this museum.
Tom bu aramayı kabul etmek zorunda.
- Tom has to take this call.
Tom'un işini yapması için birini kabul etmek zorunda kalacağız.
- We will have to take on someone to do Tom's work.
O işinden gurur duymaktadır.
- He takes pride in his work.
Karşılıklı adımlar atmak gerekmektedir.
- Mutual steps have to be taken.
Sonunda Tom kabullenmek zorunda kaldı ve yaptığı eylemlerin sorumluluğunu almak zorunda kaldı.
- In the end, Tom had to bite the bullet and take responsibility for his actions.
İki çocuğu şöyle dursun, karısı şimdi onun büyük babasına bakmak zorundaydı.
- His wife now had to take care of his grandfather, not to mention their two children.
Karla japlı dağların resimlerini çekmek için Nagano'ya gittim.
- I went to Nagano to take pictures of the mountains covered with snow.
Seni yanımda tutmak neye mal olursa olsun yapacağım.
- I'll do whatever it takes to keep you next to me.
Tom'un bir taksi tutmak için yeterli parası yoktu.
- Tom didn't have enough money to take a taxi.
Böylesine büyük bir evi geçindirmek için çok para gerekir.
- It takes a lot of money to keep up such a big house.
Jane biraz para çekmek için bankaya gitti.
- Jane went to the bank to take out some money.
Evliliğin boyunduruğu o kadar ağırdır ki onu taşımak iki kişi gerektirir-bazen üç.
- The yoke of marriage is so heavy that it takes two people to carry it – sometimes three.
Onlar çöpü dışarıya taşımak için kimin sırası olduğu hakkında tartıştılar.
- They disputed about whose turn it was to take the trash out.
Eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmekte istekli değil.
- He is not willing to take responsibility for his actions.
Zil çaldığında tam banyo yapmak üzereydi.
- She was just about to take a bath when the bell rang.
Tango yapmak iki kişi gerektirir.
- It takes two to tango.
Ben senin ateşini ölçmek istiyorum.
- I want to take your temperature.
Bir kimyasal reaksiyon bir veya daha fazla adımda gerçekleşir.
- A chemical reaction takes place in one or more steps.
Gemi ile gitmek arabayla gitmekten daha uzun sürüyor.
- Traveling by boat takes longer than going by car.
Hayvanat bahçesine taksi ile gitmek ne kadar sürer?
- How long does it take to get to the zoo by taxi?
I'm selling handmade postcards - any takers?.
I don't want to be a relationship with you anymore - you are too much of a taker.
The study could not confirm the real percentage of drug takers in the country.
I'll take the plate with me.
I'll take the blue plates.
Act seven, scene three, take two.
This camera takes 35mm film.
He’ll probably take this one.
Jesus perceaved there wylynes, and sayde: Why tempte ye me ye ypocrytes? lett me se the tribute money. And they toke hym a peny.
I plan to take math, physics, literature and flower arrangement this semester.
3) The mayor is on the take.
I estimate the trip will take about ten minutes.
The rapist took his victims in dark alleys.
I've had a lot of problems recently. Take last Monday. The car broke down on the way to work. Then ...etc.
She took sick with the flu.
I did a take when I saw the new car in the driveway.
The photographer took a picture of our family.
I had to take a pee.
What’s your take on this issue, Fred?.
That truck bed will only take two tons.
With teaching and studying all of my time is taken up.
- With teaching and studying my time is taken up.
I should've taken the money.
- I should have taken the money.