The house had a stone wall around it.
- Evin etrafında taş bir duvar vardı.
Languages are not carved in stone. Languages live through all of us.
- Diller taşa kazınmamıştır. Diller hepimizin sayesinde yaşar.
Tom threw a rock into the pond.
- Tom gölete bir taş attı.
The rocks on this beach remind me of those summer days when Laura and I played in the sand until nightfall.
- Bu sahildeki taşlar bana Laura ve benim gece karanlığına kadar kumda oynadığımız o yaz günlerini hatırlatıyor.
We're no longer living in the stone age.
- Artık taş devrinde yaşamıyoruz.
Humans haven't changed much since the Stone Age.
- Taş Devri'nden beri insanlar pek değişmedi.
The landscape was cold and sharp as flint.
- Peyzaj çakmak taşı kadar soğuk ve keskin.
The artist painted the most intricate of murals on the old stone wall.
- Ressam eski taş duvarda en karmaşık duvar resimlerini yaptı.
There is a rock quarry just north of town.
- Şehrin hemen kuzeyinde bir taş ocağı var.
There's a rock quarry ten miles west of town.
- Şehrin on mil batısında bir taş ocağı var.
Rubies are one of most beautiful gems in the world.
- Yakutlar dünyanın en güzel değerli taşlarından biridir.
At last, the gem was in his hands.
- Sonunda, değerli taş onun ellerindeydi.