Tom didn't offer any explanation.
- Tom herhangi bir açıklama sunmadı.
I'd like to offer a proposal.
- Bir öneri sunmak istiyorum.
Since Tom's Tavern has started offering a delivery service too, it has been flooded with phone calls.
- Tom'un tavernası da bir teslimat hizmeti sunmaya başladığından beri taverna telefon görüşmeleriyle dolup taşıyor.
I'm thinking of offering her the position.
- Ona pozisyonu sunmayı düşünüyorum.
Tom said that Mary had to submit a written apology.
- Tom Mary'nin yazılı bir özür sunmak zorunda olduğunu söyledi.
I called to offer my assistance.
- Yardımımı sunmak için aradım.
I would like to offer you the position.
- Pozisyonu sana sunmak istiyorum.
The mayor presented him with the key to the city.
- Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.
The information presented in Kelly's paper on color coordination is seen to be of use in building up an alternative theory.
- Renk koordinasyonu ile ilgili Kelly'nin raporunda sunulan bilginin alternatif bir teori oluşturmada faydalı olacağı anlaşilmaktadır.
Tom sat on the porch and read the paper.
- Tom sundurmada oturdu ve gazete okudu.
Tom sat on the porch, reading the evening paper.
- Tom akşam gazetesini okurken sundurmada oturdu.
Does this mean that we have to file bankruptcy?
- Bu iflasımızı sunmak zorunda olduğumuz anlamına mı geliyor?
Tom said that Mary had to submit a written apology.
- Tom Mary'nin yazılı bir özür sunmak zorunda olduğunu söyledi.
He decided to submit his resignation.
- İstifasını sunma kararı aldı.
The Royal Shakespeare Company is presenting The Merchant of Venice next week.
- Kraliyet Shakespeare Şirketi önümüzdeki hafta Venedik Tüccarını sunuyor.
I'll be presenting a paper at a conference.
- Konferansta bir rapor sunuyor olacağım.
A more plausible proposal is the one Leech presented in conjunction with Emmet's theory.
- Emmet'in teorisi ile bağlantılı olarak Leech'in sunduğu teklif en makulüdür.
The information presented in Kelly's paper on color coordination is seen to be of use in building up an alternative theory.
- Renk koordinasyonu ile ilgili Kelly'nin raporunda sunulan bilginin alternatif bir teori oluşturmada faydalı olacağı anlaşilmaktadır.
Do you offer any day tours?
- Siz hiç günlük turlar sunuyor musunuz?
I offer you my hearty congratulations.
- Size içten tebriklerimi sunarım.
Also, could you please contact me if you would like to present your opinion on any of the topics listed?
- Ayrıca, listelenen konulardan herhangi biri üzerinde fikrini sunmak istersen lütfen benimle irtibat kurar mısın?
I'm at the Libre Software Meeting to present the Tatoeba project.
- Ben Tatoeba projesini sunmak için Libre Yazılım Toplantısı'ndayım.
Sami wanted to offer Layla a place to stay.
- Sami, Leyla'ya kalacak bir yer sunmak istedi.
Güneş gökyüzünde parlıyor.
- The sun is shining in the sky.
Bugün güneşli bir gün.
- Today is a sunny day.
Dün cumartesi değil, pazardı.
- Yesterday was Sunday, not Saturday.
Pazar günü okula gitmiyorsun, değil mi?
- You don't go to school on Sunday, do you?
Dün cumartesi değil, pazardı.
- Yesterday was Sunday, not Saturday.
Birçok ülkede, Arap ülkeleri ve İsrail hariç genellikle Cumartesi ve Pazar, hafta sonu günleri olarak ilan edilmiştir.
- In most countries, with the exception of the Arab countries and Israel, Saturday and Sunday are defined as the weekend.
Bankalar güneşli bir günde sana bir şemsiye vermeye çalışırlar ama yağmurlu bir günde sırtlarını dönerler.
- Banks will try to lend you an umbrella on a sunny day, but they will turn their backs on a rainy day.
Kaldırımda bir şemsiye vardı.
- There was a sunshade over the sidewalk.
Bazı insanlar güneşleniyordu, diğerleri yüzüyordu.
- Some people were sunbathing, others were swimming.
Onlar havuzun etrafında güneşleniyorlar.
- They're sunbathing around the pool.
Güneşlenmek istiyordum.
- I wanted to sunbathe.
Bu sabah gündoğumu güzel.
- The sunrise is beautiful this morning.
Ne güzel bir gündoğumu o!
- What a beautiful sunrise it is!
Güneş doğduğunda, yıldızlar kayboldu.
- As the sun rose, the stars faded away.
Tom yıllarca şarkı söylemedi.
- Tom hasn't sung in years.
Önümüzdeki sene doğum günüm Pazara denk gelecek.
- Next year my birthday will fall on Sunday.
Pazar günü okula gitmiyorsun, değil mi?
- You don't go to school on Sunday, do you?
Birçok ülkede, Arap ülkeleri ve İsrail hariç genellikle Cumartesi ve Pazar, hafta sonu günleri olarak ilan edilmiştir.
- In most countries, with the exception of the Arab countries and Israel, Saturday and Sunday are defined as the weekend.