Çok sayıda öğrenci yarı zamanlı işler arıyor.
- Viele Studenten suchen Teilzeitjobs.
Fransızca'da uzman birisini arıyoruz.
- Wir suchen jemanden, der fließend Französisch spricht.
Kız mantar aramak için ormana gitti.
- Das Mädchen ging in den Wald, um Pilze zu suchen.
İş aramak için New York'a geldi.
- Er kam nach New York, um eine Arbeit zu suchen.
Onun bürosunu bulmak kolaydı.
- Finding her office was easy.
Onun bürosunu bulmak kolaydı.
- Finding his office was easy.
Çoğu bilim adamı, onun bulgusunun birazını düşünür.
- Most scientists think little of his finding.
Tom'un bulgularımı tasdik etmesini istedim.
- I asked Tom to confirm my findings.
Onun bürosunu bulmak kolaydı.
- Finding her office was easy.
Onun iş bulma şansı yoktu.
- He had no luck in finding work.
Hangisini alacağıma karar vermeyi zor buluyorum.
- I'm finding it difficult deciding on which one to buy.
Hangisini alacağımıza karar vermeyi zor buluyoruz.
- We're finding it difficult deciding on which one to buy.
You don't need to know everything, you just need to know where to search.
- Man muss nicht alles wissen; es reicht zu wissen, wo man suchen muss.
Heck, with oboe players there are those who, rather than search for a reed that suits them, find it faster to make their own.
- Unter den Oboespielern gibt es solche, die, anstatt nach einem Röhrchen zu suchen, das ihnen passt, lieber eines selbst machen, weil es schneller geht.