تعريف subjection في الإنجليزية التركية القاموس.
- özgürlükten yoksunluk
- buyruğu altına alma
- kontrolü altına alma
- bağımlılık
- boyun eğme
- itaat
- tabi olma
- boyun eğme, itaat, bağımlılık (sib'çeksin)
- {i} hükmü altına alma
- tabi kılma
- subject
- özne
Onun yazısı çok özneldir.
- His writing is very subjective.
İngilizcede normal cümle yapısı özne - yüklem - nesne /tümleçtir.
- In English, the usual sentence structure is Subject - Verb - Object/Complement.
- subject
- konu
Konuyu değiştirmeye çalıştım.
- I tried to change the subject.
Evlilik genç insanları ilgilendiren bir konu değildir.
- Marriage isn't a subject that interests young people.
- subject
- ders
İngilizce en sevdiğim ders oldu.
- English has become my favorite subject.
Fizik benim zayıf dersim.
- Physics is my weak subject.
- subjection of
- boyun eğme ve
- subject
- maruz bırakmak
- subject
- {i} tema
- subject
- tabi kılmak
- subject
- {i} husus
- subject
- {f} bağımlı kıl
- subject
- eğilimi olan
- subject
- {i} konu olan şey
- subject
- {i} branş
Tarih onun ana branşı değil.
- History is not his major subject.
Esas branş olarak hangi konuyu seçtin?
- What subject do you major in?
- subject
- {i} sebep
- subject
- kurban
- subject
- hastalığa eğilimi olan kimse
- subject
- taba
- subject
- uğratmak
- subject
- hür olmayan
- subject
- {i} söz konusu
- subject
- şahıs
- subject
- hürriyetsiz
- subject
- bağımlı kılmak
- subject
- maruz kalmak
- subject
- (Dilbilim) ozne
- subject
- (Kanun) dava konusu
- subject
- nesne
Bu süreçte biz özne miyiz, yoksa nesne miyiz?
- Are we subjects or objects in this process?
Tom özne ve nesne arasındaki farkı bilmez.
- Tom does not know the difference between a subject and an object.
- subject
- madde
- subject
- nokta
- subject
- bağımlı
- subject
- {i} fail
- subject
- bağlı
- subject
- olası
- subject
- bende
- subject
- mevzu
- subject
- muhtemel
- subject
- kul
- subject
- (to ile) tabi tutmak
- subject
- bahis
- Subject
- teba
- subject
- {s} tabi
Güçlü bir adam yolsuzluğa tabi olamaz.
- A man of strong will is not subject to corruption.
Her şey tabiat kanunlarına tabidir.
- Everything is subject to the laws of nature.
- be in subjection to smb
- bağımlı olmak
- subject
- (Tıp) Tedavi altına alınan şahıs veya hayvan
- subject
- {f} (birini) (olumsuz bir şeye) maruz bırakmak: Don't subject yourself to this. Kendini buna maruz bırakma
- subject
- konu özne
- subject
- öz
- subject
- {f} etmek
- subject
- meyilli
- subject
- (Tıp) Tıp talebelerinin disseksiyon için kulandıkları ceset
- subject
- itaat ettirmek
- subject
- {f} çektirmek
- subject
- {f} (birine) (olumsuz bir şey)
- subject
- {f} mecbur etmek
- subject
- {s} maruz
Jack çamı kozalakları, örneğin, büyük bir ısıya maruz kalıncaya kadar tohumlarını bırakmak için kolayca açılmazlar.
- The cones of the jack pine, for example, do not readily open to release their seeds until they have been subjected to great heat.
Tom, tam bir vücut aramasına maruz bırakıldı.
- Tom was subjected to a full body search.
- subject
- {i} uyruk
- subject
- {i} (hükümdarlığa tabi olan) vatandaş: a British subject Britanya vatandaşı
- subject
- mahkum etmek mecbur tutmak
- subject
- {i} denek
- subject
- uyruk/özne/konu
- subject
- {s} çeken
- subject
- {f} boyun eğdirmek
- subject
- {s} karşı karşıya olan
- subject
- subject bağımlı kıl
- subject
- {i} kadavra
- subject
- subject to maruz kılmak
- subject
- özne,v.bağımlı kıl: n.konu
- subject
- arz etmek
- subject
- {i} kobay
- subject
- tesiri altında bırakmak
- subject
- {i} okul, lise veya üniversitede belirli bir
- subject
- {i} vatandaş
Kral, vatandaşları üzerinde hüküm sürer.
- The king rules over his subjects.
- subject
- mevzi
- subject
- mevzubahis