suçlama

listen to the pronunciation of suçlama
التركية - الإنجليزية
accusation

What's the accusation against him? - Onun aleyhindeki suçlama nedir?

Tom denied the accusation. - Tom suçlamayı reddetti.

accusing
{i} charge

The charge was not true. - Suçlama doğru değildi.

Republican leaders denied the charge. - Cumhuriyetçi liderler suçlamayı reddetti.

blame

Tom always tries to blame someone else for his failures. - Tom hataları için her zaman başka birini suçlamaya çalışır.

Don't blame me for your mistakes. - Senin hataların için beni suçlama.

complaint
impeachment

The impeachment processes have begun. - Suçlama süreçleri başladı.

blaming

I am far from blaming him. - Onu suçlamaktan uzağım.

It's no use blaming each other, we need to find solutions. - Birbirimizi suçlamak faydasız, çözüm bulmalıyız.

condemnation
incrimination
excoriation
indictment
arraignment
crimination
censure
denunciation
rap
accusation, charge, indictment itham
reproach
plaint
inculpation
accusation, accusing
accuse

You'd better be very sure before you accuse Tom of anything. - Birini bir şeyle suçlamadan önce çok emin olsan iyi olur.

The accused was acquitted on two of the charges. - Sanık, hakkındaki iki suçlamadan beraat etti.

(Kanun) charging
impeach

The impeachment processes have begun. - Suçlama süreçleri başladı.

allegation
imputation
implication
suçlamak
accuse
suçlamak
blame

Tom has only himself to blame. - Tom sadece kendini suçlamak zorunda.

Who else would you like to blame? - Başka kimi suçlamak istersiniz?

suçlamak
charge

Without sufficient evidence, it was difficult to charge Dan with murder. - Yeterli delil olmadan, Dan'ı cinayetle suçlamak zordu.

suçlamak
charge smb. with smth
suçla
accuse

He was accused of murder. - O cinayetle suçlandı.

He accused me of being a liar. - O, beni bir yalancı olmakla suçladı.

suçla
blame on

The investigators tried to pin the blame on the pilot. - Araştırmacılar pilotu suçlamaya çalıştı.

suçla
indict

Tom Jackson was indicted in 2013 on drug smuggling charges. - Tom Jackson 2013 yılında uyuşturucu kaçakçılığı suçundan suçlandı.

The grand jury decided not to indict the police officer. - Büyük jüri, polis memurunu suçlamamaya karar verdi.

suçla
{f} blame

I don't blame you for the accident; it was not your fault. - Kaza için seni suçlamıyorum, senin hatan değildi.

Tom always tries to blame someone else for his failures. - Tom hataları için her zaman başka birini suçlamaya çalışır.

suçlamak
(ağır biçimde) chastise
suçlamak
{f} impute
suçlamalar
allegation
suçlamak
condemn
suçlamak
put the blame on
suçlamak
charge with
suçlamak
(deyim) land on
suçlamak
(deyim) land upon
suçlamalar
charges

The DNA test cleared him of all charges. - DNA testi onu tüm suçlamalardan kurtardı.

I deny all those charges. - Ben tüm bu suçlamaları reddediyorum.

suçla
{f} incriminating
suçla
accuse by
suçla
{f} accused

He was accused of evading tax. - Vergi kaçırmakla suçlandı.

He accused me of being a liar. - O, beni bir yalancı olmakla suçladı.

suçla
{f} accusing

Nobody's accusing you of a crime. - Hiç kimse seni bir suçla suçlamıyor.

I'm not accusing you of anything. - Ben sizi bir şeyle suçlamıyorum.

suçla
accuse of
suçla
incriminate

Sami didn't incriminate himself. - Sami kendini suçlamadı.

suçla
arraign
suçla
impeach

The impeachment processes have begun. - Suçlama süreçleri başladı.

suçla
{f} blamed

Tom blamed the failure on Mary. - Tom başarısızlık için Mary'yi suçladı.

Business leaders blamed it on Roosevelt. - İş liderleri Roosevelt'i suçladı.

suçlamak
indict
suçlamak
lay at the door of
suçlamak
incriminate
suçlamak
plead
suçlamak
reprehend
suçlamak
point the finger at
suçlamak
impeach
suçlamak
hold sth against
Suçlamak
point fingers
suçla
accuseof
suçlamak
put in the dock
suçlamak
hold sth against sb
birbirini suçlama
recrimination
karşı suçlama
countercharge
karşılıklı suçlama
recrimination
kendini suçlama
self-reproach
suçlamak
put the blame on smb
suçlamak
tax
suçlamak
to accuse (someone); to accuse (someone) of (an offense or crime)
suçlamak
to accuse, to indict, to blame, to charge sb (with sth) itham etmek
suçlamak
task
suçlamak
criminate
suçlamak
(Hukuk) to convict, to charge (to)
suçlamak
excoriate
suçlamak
censure
suçlamak
inculpate
suçlamak
reproach
suçlamak
arraign
suçlamak
bring an accusation against smb
suçlamak
fault
التركية - التركية
Suçlamak işi, itham: "Hemen hemen her faturasının karşısında bir başka fatura, her suçlamaya da bir karşı suçlama vardı."- T. Buğra
Suçlamak işi, itham
töhmet
(Osmanlı Dönemi) itham
suçlamak
Suç yüklemek, itham etmek: "Rahmetliyi suçlamak aklımın köşesinden geçmez."- H. Taner
suçlamak
Suç yüklemek, itham etmek