Aslan kafesinden dışarı çıkmak için mücadele etti.
- The lion struggled to get out of his cage.
Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
- After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
Hep mücadele etmek zorundaydık.
- We always had to struggle.
Paleolitik olarak bilinen dönem sırasında, insan hayatta kalmak için mücadele etmek zorundaydı.
- During the time period known as Paleolithic, man had to struggle for his survival.
Paleolitik olarak bilinen dönem sırasında, insan hayatta kalmak için mücadele etmek zorundaydı.
- During the time period known as Paleolithic, man had to struggle for his survival.
Hep mücadele etmek zorundaydık.
- We always had to struggle.
Bu savaş, bir yaşam ya da ölüm mücadelesi gibi görünüyordu.
- That fight seemed like a life-or-death struggle.
İnsanlar yoksulluğa karşı mücadele etti.
- People struggled against poverty.
Tom nasıl hissettiğini ifade etmek için çabaladı.
- Tom struggled to express how he felt.
Tom geçimini yapmak için çabaladı.
- Tom struggled to make ends meet.
Bu savaş, bir yaşam ya da ölüm mücadelesi gibi görünüyordu.
- That fight seemed like a life-or-death struggle.
Tom ve Mary sonunda kavuşabilmek için savaştılar.
- Tom and Mary struggled to make ends meet.
Tom kazadan sonra tekrar yürümek için çabaladı.
- Tom struggled to walk again after the accident.
Tom geçimini yapmak için çabaladı.
- Tom struggled to make ends meet.
Benim iki saat uğraştığım problemi beş dakikada çözdü.
- He solved the problem in five minutes that I had struggled with for two hours.
Metrodan inmek için uğraştım.
- I struggled to get out of the subway.
During the centuries, the people of Ireland struggled constantly to assert their right to govern themselves.