İnsanlar yoksulluğa karşı mücadele etti.
- People struggled against poverty.
İki taraf, sıcak yaz güneşinde saatlerce mücadele ettiler.
- The two sides struggled for hours in the hot summer sun.
Mücadele etmek zorunda değilsin.
- You don't have to struggle.
Neden her zaman bu tür sorunlarla mücadele etmek gerekiyor?
- Why do I always need to struggle with such problems?
Hep mücadele etmek zorundaydık.
- We always had to struggle.
Mücadele etmek zorunda değilsin.
- You don't have to struggle.
İnsanlar yoksulluğa karşı mücadele etti.
- People struggled against poverty.
Bu savaş, bir yaşam ya da ölüm mücadelesi gibi görünüyordu.
- That fight seemed like a life-or-death struggle.
Tom nasıl hissettiğini ifade etmek için çabaladı.
- Tom struggled to express how he felt.
O kalkmak için çabaladı.
- She struggled to get up.
Bu savaş, bir yaşam ya da ölüm mücadelesi gibi görünüyordu.
- That fight seemed like a life-or-death struggle.
Tom ve Mary sonunda kavuşabilmek için savaştılar.
- Tom and Mary struggled to make ends meet.
Tom tepeye tırmanmak için çabaladı.
- Tom struggled to climb to the top.
Tom kazadan sonra tekrar yürümek için çabaladı.
- Tom struggled to walk again after the accident.
Benim iki saat uğraştığım problemi beş dakikada çözdü.
- He solved the problem in five minutes that I had struggled with for two hours.
Bir süre boyunca onunla uğraştık.
- We struggled with it for a while.
During the centuries, the people of Ireland struggled constantly to assert their right to govern themselves.
... their struggle of my family ...