تعريف strikes في الإنجليزية التركية القاموس.
- strike
- darbe
Bir kelime ile gelen bir darbe, bir kılıçla gelenbir darbeden daha derin vurur.
- A blow with a word strikes deeper than a blow with a sword.
- strike
- grev
Grev ülkenin ekonomisini etkiledi.
- The strike affected the nation's economy.
Posta grev yüzünden ertelendi.
- The mail is delayed because of the strike.
- strike
- çarpmak
- strikes and lockouts
- grevler ve lokavtlar
- strikes cover
- (Sigorta) grev teminatı
- student strikes
- öğrenci boykotları
- strike
- etki bırakmak
- strike
- vuruş
- strike
- {i} hava saldırısı
- three-strikes laws
- (Fizik) Mükerrer suç kanunları
- strike
- {i} ask. saldırı, vuruş: air strike havadan vuruş
- strike
- {i} çalma
- strike
- {f} izlenim bırakmak
- strike
- akdetmek
- strike
- isabet etmek
- strike
- nükleer saldırı
- hunger strikes
- açlık grevleri
- strike
- (Askeri) saldırı
SSCB sadece son çare olarak ülkede hava saldırılarını kullanacak.
- The USSR will only use air strikes in the country as a last resort.
ABD yalnızca son çare olarak ülkede hava saldırılarını kullanacak.
- The USA will only use air strikes in the country as a last resort.
- strike
- sıyırma
- strike
- sökmek
- strike
- para basmak
- strike
- kibrit yakmak
- strike
- bırakım
- strike
- doğrultu
- strike
- aşk etmek
- strike
- rastgelmek
- strike
- tabetmek
- strike
- bozmak
- strike
- uzanış
- strike
- keşif
- strike
- karşılaşmak
- strike
- pişirme
- strike
- üstünlük
- strike
- keşfetme
- strike
- (Kanun) grev yapma
- strike
- ayırmak
- strike
- ilerlemek
- strike
- birdenbire anlamak
- strike
- yakmak
- strike
- rastlamak
- strike
- yer etmek
- strike
- tatil-i eşgal
- strike
- dövmek
- strike
- bulmak
- strike
- çarp
Meteor çarpmalarını önlemek için bir şeyler yapmak zorundayız.
- We have to do something to prevent meteor strikes from happening.
Öyleyse aşk nedir? İnsanları herhangi bir yaşta çarpabilen bir hastalıktır.
- Then what is love? A disease which can strike people at any age.
- strike
- vurma
- strike
- etkilemek
- strike
- aklına gelivermek
- strike
- çarpma
Meteor çarpması tehdidini ciddiye almazsak hepimiz öleceğiz.
- If we don't take the threat of meteor strikes seriously, we'll all die.
Meteorun çarpması sadece bir zaman meselesi.
- It's only a matter of time before the meteor strikes.
- strike
- (kazarak/vb.) bulmak
- strike
- çalmak
- strike
- bir izlenim bırakmak
- strike
- (petrol/vb.) bulma
- strike
- düşündürmek
- strike
- iş bırakımı
- strike
- yanmak
- strike
- basmak
- strike
- gelmek
- lightning never strikes in the same place twice
- (Atasözü) Yıldırım aynı yere iki kez düşmez
- lightning strikes
- yıldırımlar
- the clock strikes
- saat grev
- strike
- {f} vurmak
- strike
- {f} çıkarmak
- strike
- {f} (struck, struck/strick.en)
- strike
- {f} indirmek
- strike
- {i} vurgun
- strike
- {f} basmak çalgı
- strike
- {f} para
- strike
- çalmak gelmek
- strike
- {i} beklenmedik başarı
- strike
- {f} gelip çatmak
- strike
- (Askeri) Force
- strike
- çarp,v.çarp: n.vuruş
- strike
- {f} grev yapmak
- strike
- {f} (kibriti)
- strike
- {f} sokmak (yılan)
- strike
- (fiil) basmak (çalgı, para), hesap bakiyesini tespit etmek, vurmak, çarpmak, isabet etmek, indirmek, çakmak, işlemek, gözüne ilişmek, yeretmek, etki bırakmak, izlenim bırakmak, gibi gelmek, bulmak, çalmak (saat), gelip çatmak, kök salmak, yolunu tutmak, grev yapmak, çıkarmak, takınmak, sokmak (yılan)
- strike
- {f} hesap bakiyesini tespit etmek
- strike
- kararlaştı
- strike
- {f} işlemek
- strike
- {f} gözüne ilişmek
- strike
- dolu zahire ölçüsünü bir tahta parçasıyla silip düzeltmek
- strike
- {f} (yıldırım) düşmek
- strike
- {f} çakmak
Sana çakmak için iyi bir düşüncem var,zira çok kaba davrandın.
- I have a good mind to strike you for being so rude.
- strike
- {f} kök salmak
- strike
- (Askeri) VURUŞ: Makinalı tüfeklerde mermilerin hedefe veya herhangi bir yere vuruşu. Ayrıca bakınız: "impact"
- strike
- {f} yeretmek
- strike
- çarpm
Meteor çarpmaları insanlığı yok edebilir.
- Meteor strikes could wipe out humanity.
Meteorun çarpması sadece bir zaman meselesi.
- It's only a matter of time before the meteor strikes.
- strike
- {i} petrol bulma
- strike
- {f} yolunu tutmak
- strike
- {f} çarpmak: The ship struck the iceberg. Gemi aysberge çarptı
- strike
- {i} maden bulma
- strike
- {f} çalmak (saat)
- strike
- {f} gibi gelmek
- strike
- {f} takınmak
- strike
- ulaşmak