Hikâyesi doğru olmayabilir.
- His story may not be true.
Hikâye doğru görünüyor.
- The story seems true.
Hikâyesi doğru olmayabilir.
- His story may not be true.
Hikâye doğru görünüyor.
- The story appears to be true.
Kate Brian'in hikayesine şaşırmıştı.
- Kate was surprised by Brian's story.
Onun gösterdiği fotoğraf onun hikayesine renk kattı.
- The photo he showed added color to his story.
Söylenti Mary'nin boşanmak istemesi.
- The story is that Mary wants a divorce.
Aziz Augustine tarafından yazılan İtiraflar bize ortodokslukta biten entelektüel arayışın zamansız bir hikayesini anlatır.
- Confessions by St. Augustine tells us the timeless story of an intellectual quest that ends in orthodoxy.
Bu, basit İngilizce ile yazılmış bir hikaye.
- This is a story written in simple English.
Oğluna bir masal anlattı.
- He told a bedtime story to his son.
Bana o masalı anlatan dedemdi.
- It was my grandfather that told me that story.
Bu destansı bir hikaye.
- This is an epic story.
O, hikayeyi yalanlamak için acele etti.
- She hastened to deny the story.
Onun hikayesi gerçek olamaz. O sık sık yalan söyler.
- Her story can't be true. She often tells lies.
Tom, iyi bir öykü anlatıcısı.
- Tom is a good story teller.
Kızın hakkındaki öykü, haberlerdeydi.
- The story about the girl was in the news.
Şu ikizler hakkındaki gazete makalesini hatırlattım.
- I recalled a newspaper story about those twins.
Hikaye anlatmak ister misin, yoksa benim anlatmam mı gerekiyor?
- Do you want to tell the story, or should I?
Sana bir hikaye anlatmak istiyorum.
- I want to tell you a story.
Our shop was on the fourth story of the building — we had to install an elevator.
What will she do without being able to watch her stories?.