Durgun sular derin akar.
- Still waters run deep.
Japonya durgunluktan kurtulmak için hala mücadele veriyor.
- Japan is still struggling to emerge from recession.
Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.
- France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.
Olay anımızda hâlâ tazedir.
- The event is still fresh in our memory.
Tom nasıl hareketsiz oturacağını bilmiyor.
- Tom doesn't know how to sit still.
Tom hareketsiz duruyordu.
- Tom was standing still.
Yine de, savaş bitmedi.
- Still, the war was not over.
Tom elinden geleni yaptı, ama yine de dersleri geçemedi.
- Tom did the best he could, but he still wasn't able to pass the course.
Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.
- France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.
Sen olmasaydın, o hâlâ hayatta olacaktı.
- If it hadn't been for you, he would still be alive.
Çok hatası var. Buna rağmen onu severim.
- She has a lot of faults. Still, I like her.
Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
- All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
Şimdi bundan bahsetmek için henüz çok erken.
- It's still too early to talk about this now.
Partinin tarihi henüz belirsiz.
- The date of the party is still up in the air.
Ben hâlâ bir fincan daha kahve için zamanımın olduğunu düşünüyorum.
- I think I still have time for another cup of coffee.
Daha yapılacak çok iş var.
- Much still remains to be done.
Fiyatlar daha da artacak.
- Prices are going to rise still further.
Tom'un yardımcı olacağından kuşkuluyum, ama yine de ona sormalısınız.
- I doubt that Tom would help, but you should still ask him.
Yine de, savaş bitmedi.
- Still, the war was not over.
Hala Esperanto dilinden hoşlanmıyor musunuz?
- Do you still hate Esperanto?
Bazen onu yapmak hâlâ hoşuma gidiyor.
- I still like to do that sometimes.
Sessiz bir köpekten ve durgun bir sudan sakının.
- Beware of a silent dog and still water.
Sabit bir biçimde durarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı.
- Sitting still he tried to put his best foot forward.
Her şey akar ve hiçbir şey sabit kalmaz.
- Everything flows and nothing stays still.
Tom'un kıpırdamadan durma sorunu var.
- Tom has trouble standing still.
Onlar sanki müzikten büyülenmiş gibi sessiz oturdular.
- They sat still as if they were charmed by the music.
Askerler sessiz kaldılar.
- The soldiers remained still.
Tom on üç yaşındayken yazdığı bir şiiri hala ezbere okuyabiliyor.
- Tom can still recite a poem he wrote when he was thirteen.
O hâlâ şiirler yazıyor.
- He still writes poems.
Tom kanepede çok sakin oturdu.
- Tom sat very still on the couch.
Lütfen tamamen sakin kal.
- Please remain perfectly still.
Lechery, lechery, still wars and lechery; nothing else holds fashion.
Still waters run deep.
Tom is tall; Dick is taller; Harry is still taller.
I’m not hungry, but I’ll still manage to find room for dessert.
Hepaticology, outside the temperate parts of the Northern Hemisphere, still lies deep in the shadow cast by that ultimate closet taxonomist, Franz Stephani—a ghost whose shadow falls over us all.
Still that animal before it hurts someone.
any drop of slombring rest / Did chaunce to still into her wearie spright .