Sessiz bir köpekten ve durgun bir sudan sakının.
- Beware of a silent dog and still water.
Ekonomik durgunluğa karşın, ticari ürün fiyatları hala yüksek.
- In spite of the depression, the prices of commodities are still high.
Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.
- France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.
Sen olmasaydın, o hâlâ hayatta olacaktı.
- If it hadn't been for you, he would still be alive.
Ellerinizi hareketsiz tutun.
- Keep your hands still.
Hareketsiz yatman gerekiyor.
- You need to lie still.
Tom'un yardımcı olacağından kuşkuluyum, ama yine de ona sormalısınız.
- I doubt that Tom would help, but you should still ask him.
Tom ve Mary çok tartışırlar ama yine de birlikte oldukça iyi geçinirler.
- Tom and Mary argue a lot, but they still get along quite well together.
Sen olmasaydın, o hâlâ hayatta olacaktı.
- If it hadn't been for you, he would still be alive.
Olay anımızda hâlâ tazedir.
- The event is still fresh in our memory.
Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
- All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
Çok hatası var. Buna rağmen onu severim.
- She has a lot of faults. Still, I like her.
Tom henüz Boston'da yaşamıyor.
- Tom still doesn't live in Boston.
Henüz karar vermedim.
- I still haven't decided yet.
Ben hâlâ bir fincan daha kahve için zamanımın olduğunu düşünüyorum.
- I think I still have time for another cup of coffee.
Daha yapılacak çok iş var.
- Much still remains to be done.
Fiyatlar daha da artacak.
- Prices are going to rise still further.
Rick ve Carol, iki ay önce ayrıldılar ama yine de o onu karşılıksız seviyor.
- Rick and Carol broke up two months ago, but he's still carrying a torch for her.
Tom elinden geleni yaptı, ama yine de dersleri geçemedi.
- Tom did the best he could, but he still wasn't able to pass the course.
İster Tom'dan hoşlan istersen hoşlanma, hâlâ onunla çalışmak zorundasın.
- Whether you like Tom or not, you still have to work with him.
Bazen onu yapmak hâlâ hoşuma gidiyor.
- I still like to do that sometimes.
Sessiz bir köpekten ve durgun bir sudan sakının.
- Beware of a silent dog and still water.
Her şey akar ve hiçbir şey sabit kalmaz.
- Everything flows and nothing stays still.
Sabit diskime hâlâ format atamadım.
- I still couldn't format my hard disk.
Tom'un kıpırdamadan durma sorunu var.
- Tom has trouble standing still.
Tom bir an için sessiz oturamaz.
- Tom can't sit still for a moment.
Oda hâlâ mezar kadar sessizdi.
- The room was as still as the grave.
Tom hâlâ şiirler yazar.
- Tom still writes poems.
Tom on üç yaşındayken yazdığı bir şiiri hala ezbere okuyabiliyor.
- Tom can still recite a poem he wrote when he was thirteen.
Tom kusursuzca sakin durdu.
- Tom stood perfectly still.
Tom kanepede çok sakin oturdu.
- Tom sat very still on the couch.
Lechery, lechery, still wars and lechery; nothing else holds fashion.
Still waters run deep.
Tom is tall; Dick is taller; Harry is still taller.
I’m not hungry, but I’ll still manage to find room for dessert.
Hepaticology, outside the temperate parts of the Northern Hemisphere, still lies deep in the shadow cast by that ultimate closet taxonomist, Franz Stephani—a ghost whose shadow falls over us all.
Still that animal before it hurts someone.
any drop of slombring rest / Did chaunce to still into her wearie spright .