Ne kadar yükseğe tırmanırsak dağlar o kadar dik olur.
- The higher we climbed, the steeper became the mountain.
Dik bir yamaca tırmandık.
- We climbed the steep slope.
O, dik yamaca bakakaldı.
- He stared at the steep slope.
Tom, bu resim için oldukça aşırı bir fiyat ödemeyi kabul etti.
- Tom has agreed to pay a rather steep price for that painting.
A town steeped in history.
Skins are steeped in a tanning solution to create leather.