stated; fixed; as, in a given time

listen to the pronunciation of stated; fixed; as, in a given time
الإنجليزية - التركية

تعريف stated; fixed; as, in a given time في الإنجليزية التركية القاموس.

given
göz önünde tutulursa
given
{s} verilmiş

Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti. - Allen was given a problem that was impossible to solve.

Sophie'nin kendi midillisi vardı. Ona babası tarafından verilmişti. - Sophie had her own pony. It had been given to her by her father.

given
given name küçük isim
given
verili

Bana ikinci bir şans veriliyor. - I'm being given a second chance.

Öğle yemeğini yemesi için Tom'a sadece on beş dakika veriliyor. - Tom is only given fifteen minutes to eat his lunch.

given
ortada olduğuna göre
given
{f} ver

Yiyecekler ve battaniyeler mültecilere verildi. - Food and blankets were given to the refugees.

Profesörün bize verdiği problemi çözmeye çalıştık fakat karışık görünüyordu. - We tried to figure out the problem our professor had given us, but it seemed confusing.

given
eğilimli
given
bakılırsa
given
Belirli

İnsanlar malların belirli bir öğesini ne kadar çok alırsa, onun fiyatı o kadar yüksek olur. - The more people buy a given item of merchandise, the higher its price.

given
(sıfat) verilmiş, belirlenmiş, belli, bilinen, doğuştan olan, tarihli ve onaylı
given
ilk bilgi
given
{s} belli
given
f., bak. give. s. belirli, muayyen. i. veri
given
birinci isim
given
imza ve tarihi atılmış
given
{s} bilinen
given
veri

Yukarıda verilen örneğe bak. - See the example given above.

Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir. - Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature.

given
{s} tarihli ve onaylı
given
{s} belirlenmiş
الإنجليزية - الإنجليزية
given
stated; fixed; as, in a given time
المفضلات