تعريف spring of في الإنجليزية التركية القاموس.
- bahar
- spring
- yay
- Spring
- (isim) Bahar
Bu park, bahar ayında en iyi durumundadır.
- This park is at its best in spring.
Nihayet, Japonya'nın bu bölümüne bahar geldi.
- At last, spring has come to this part of Japan.
- spring
- ilkbahar
İlkbahar bitti ve yaz geldi.
- Spring is over and summer has come.
Bu dergiye göre, en sevdiğim aktris önümüzdeki ilkbahar bir caz müzisyeniyle evlenecek.
- According to this magazine, my favorite actress will marry a jazz musician next spring.
- spring
- {i} kaynak
Köyün merkezinde bir kaynak var.
- There's a spring in the center of the village.
Bu saf kaynak suyudur.
- This is pure spring water.
- spring
- {i} memba
- spring
- {s} yaylı
- spring
- {f} ortaya çıkmak
- spring
- {i} pınar
Pınarda susuzluklarını giderdiler.
- They satisfied their thirst at the spring.
Aslında bir pınar vardı, ama kurumuştu.
- There was a spring indeed, but it was dry.
- spring
- {f} fırlamak
- spring
- birden çıkmak
- spring
- canlılık
- spring
- salgı
- spring
- (Coğrafya) çırçır
- spring
- çatlatmak
- spring
- göze
- spring
- elastikiyet
- spring
- şafak sökmek
- spring
- eşme
- spring
- çarpıtmak
- spring
- patlatmak
- spring
- kalgımak
- spring
- kaynarca
- spring
- burkmak
- spring
- ilkyaz
- spring
- (Otomotiv) helezon
- spring
- yaprak yay
- spring
- birdenbire açmak
- spring
- (Otomotiv) makas
- spring
- atlamak
- spring
- göz
Baharın gelişini dört gözle bekliyorum.
- I'm looking forward to the return of spring.
- spring
- birdenbire açılmak
- spring
- belirmek
- spring
- yaylanmak
- spring
- sıçrama
Bu fikir seks hakkında daha fazla tartışmalar için bir sıçrama tahtasıydı.
- That idea was a springboard for further discussions about sex.
- spring
- çıkıp gelmek
- spring
- başlangıç
- spring
- köklem
- spring
- yaylılık
- spring
- köken
- spring
- belirivermek
- spring
- fırlama
- spring
- zemberek
- spring
- ortaya çıkıvermek
- spring
- sürpriz olarak hazırlamak/yapmak
- spring
- neden
İngilizcede sigara böreğine neden bahar sarması dendiğini biliyor musun?
- Do you know why spring rolls are called spring rolls?
- spring
- {f} sıçra
Bu fikir seks hakkında daha fazla tartışmalar için bir sıçrama tahtasıydı.
- That idea was a springboard for further discussions about sex.
- spring
- bulak
- spring
- sıçramak
- a spring of
- Bir bahar
- a spring of
- Bir demet/bağ
- spring
- sıçra(mak)
- spring
- yaylanma
- spring
- {f} esnemek
- spring
- {f} hapisten çıkarmak
- spring
- fırlama veya sıçrama gücü veya yeteneği
- spring
- {i} çatlak
- spring
- {f} ikram etmek
- spring
- {f} eğmek
- spring
- {f} infilak etmek
- spring
- {f} (sprang/sprung; sprung)
- spring
- {f} pat diye söylemek
- spring
- {f} sökmek (şafak)
- spring
- {i} kemerli kubbe
- spring
- {f} patlamak
- spring
- atılış fırlayış
- spring
- ilkbahar bahar
- spring
- {i} esneklik
- spring
- {s} sustalı
- spring
- {f} over/across bir sıçrayışta (bir şeyin) üstünden geçmek, (bir engeli) sıçrayarak aşmak: He sprang over the wall
- spring
- kaynak pınar
- spring
- {i} eğilme
- spring
- {f} ödemek
Son bahar tatilim sırasında yurt dışındaki gezi masraflarımı ödemek için bir restoranda iş buldum.
- During my last spring vacation I took a job in a restaurant to help pay the costs of my trip abroad.
- spring
- seren veya kerestenin çatlağı veya eğrilmesi
- spring
- menşe
- spring
- {f} eğilmek
- spring
- {s} atlama
- spring
- {f} çıkmak
- spring
- {s} esnek
- spring
- {f} doğmak
- spring
- {f} çarpmak
- spring
- {f} bükmek
- spring
- {f} kaynaklanmak
- spring
- {f} bükülmek
- spring
- {f} çatlamak
- spring
- {f} çıtlatmak
- spring
- {f} tahliye ettirmek
- spring
- {f} yay gibi fırlamak
- spring
- geri tepme
- spring
- {i} esneme
- spring
- {i} çatlama
- spring
- {i} sıçrayış: He cleared the ditch in one spring
- spring
- sıçrayış