تعريف sporting في الإنجليزية التركية القاموس.
- sporla ilgili
- {s} sportmence
- sportmen
- sporcu
- {s} sportif
- kazanma ihtimali ağır basan şans
- göster/giy/oyna
- {s} av
- oyun kurallarına uyan
- {s} dürüst
- spor
Birçok New Yorklu kendi profesyonel spor takımlarını sever.
- Many New Yorkers love their professional sporting teams.
Onlar spor malzemeleri satıyorlar.
- They sell sporting goods.
- {s} avcılık
- sporting house genelev
- sport
- spor
Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
- Football is the most known sport in the world.
Herhangi bir sporu pratik yapıyor musun?
- Do you practice any sport?
- sporting gun
- (Askeri) uzun namlulu av tüfeği
- sporting lady
- (Argo) fahişe
- sporting event
- olay spor
- sporting events
- spor müsabakaları
- sporting attraction
- spor atraksiyonu
- sporting chance
- (Konuşma Dili) yeterli kazanma şans
- sporting editor
- spor yazarı
- sporting goods department
- spor malzemeleri mağazası
- sporting goods store
- spor malzemeleri mağazası
- sporting gun
- (Askeri) UZUN NAMLULU AV TÜFEĞİ: 30 inç (76.2 cm.) boyunda uzun menzilli bir namlusu bulunan av tüfeği. Bak. " riot gun" ve "skeet gun"
- sporting gun
- av silahı
- sport
- {i} centilmen
- sport
- {f} spor yapmak
Her gün spor yapmak son derece önemlidir.
- It's extremely important to do sport every day.
Tom spor yapmaktan hoşlanır.
- Tom enjoys playing sports.
- sport
- {i} örnek insan
- sport
- sportif
Scoot, Dario ve Ryan çok sportiflerdi.
- Scott, Dario and Ryan were very sporty.
Yeni erkek arkadaşın sportif mi?
- Is your new boyfriend sporty?
- sport
- oynamak
Ben tenis oynamaktan hoşlanırım. Sen hangi sporu yapmaktan hoşlanırsın?
- I like to play tennis. What sport do you like to play?
Oynamak için favori sporun nedir?
- What's your favorite sport to play?
- sport
- gırgır kimse
- sport
- eğlenmek
- sport
- sportmen kimse
- sport
- şaka kaldıran kimse
- sport
- kafa dengi
- sport
- gösterişli birşey takmak/giymek
- sport
- şaka
- give s.o. a sporting chance
- k. dili birine kazanma imkânı tanımak
- have sporting chances
- spor şansı
- sport
- spor dalı
- a sporting chance
- başarılması mümkün şans
- a sporting chance
- riskli ama mümkün başarı
- give s.o. a sporting
- {k} birine kazanma imkânı tanımak
- sport
- {f} şaka söylemek
- sport
- kdili
- sport
- {i} oyuncak
- sport
- (Tıp) Aslından başka türlü olmak
- sport
- (Tıp) Asıl halinden değişik şeklide meydana gelen hayvan veya bitki, hilkat garibesi
- sport
- {f} övünmek
- sport
- {f} takılmak
- sport
- eğlence konusu
- sport
- alay mevzuu
- sport
- değşinme
- sport
- {i} soyundan farklı özellikler gösteren canlı
- sport
- değşinme gösteren hayvan veya bitki
- sport
- kumarbaz kimse
- sport
- {i} zevk düşkünü kimse
- sport
- {i} oyun
- sport
- istihza
- sport
- {f} gösteriş yapmak
- sport
- alay
- sport
- {i} eğlence
Avustralyalılar spor ve eğlencede üstündürler.
- Australians excel at sports and entertainment.
- sport
- {i} sporsever
Tom kesinlikle onun hakkında örnek bir sporsever.
- Tom certainly is a good sport about it.