Evimin önünde bir postahane var.
- There is a post office in front of my house.
Eyfel Kulesi'nin önünde bir düğün resmi istediler.
- They wanted a wedding picture in front of the Eiffel Tower.
Tom genelde tüm gün bilgisayarının karşısında oturur.
- Tom often sits in front of his computer all day.
Televizyonun karşısında uyudum.
- I slept in front of the TV.
Evimin önünde bir göl var.
- There is a lake in front of my house.
Araba, binanın önüne park edildi.
- The car is parked in front of the building.
Tom etmemesi gerektiğini bilmesine rağmen, arabasını yangın musluğunun önüne parketti.
- Tom parked his car in front of a fire hydrant even though he knew he shouldn't.
Tom Mary'nin önüne koyduğu şeyi yer.
- Tom eats anything Mary puts in front of him.
Both parties met in front of the Castle, the torch-bearers numbering nearly one hundred.
Not in front of the children!.
Several people are in front of me in line. The woman next in front of me is older, probably in her fifties.