Sana biraz zaman kazandırmak için bir yolum olduğunu düşünüyorum.
- I think I have a way to save you some time.
Tom için biraz kek ayırmak isteyebilirsin.
- You might want to save some cake for Tom.
Aylığımın dışında, birkaç dolar biriktirmeye başladım.
- Out of my salary, I had begun to save a few dollars.
Zaman kazanmak için ne yapmalıyım?
- What should I do in order to save time?
Zaman kazanmak için bilgisayar kullandık.
- We used the computer in order to save time.
Oyunu kaydetmek ister misiniz?
- Would you like to save the game?
Başkanın adamları ipten alacak gücü vardı, bir kalem oynatmaya bakardı iş.
- The President had the power to save the men from execution at the stroke of a pen.
Artık onu bir mucizeden başka hiçbir şey kurtaramaz.
- Nothing but a miracle can save her now.
I'm trying to save money.
- Ich versuche Geld zu sparen.
Since I'm unemployed, I can't save up anything.
- Da ich arbeitslos bin, kann ich nichts sparen.
By simply changing the orientation of a house in relation to the sun, you can save up to thirty percent of the energy required or wasted for heating or cooling it.
- Schlicht durch die Ausrichtung eines Hauses in Bezug auf die Sonne kann man bis zu dreißig Prozent der für die Heizung oder Kühlung des Hause benötigten Energie sparen oder vergeuden.
Since I'm unemployed, I can't save up anything.
- Da ich arbeitslos bin, kann ich nichts sparen.