I have nothing to do with their troubles.
- Onların sorunlarıyla ilgili yapacak bir şeyim yok.
The trouble is that my son does not want to go to school.
- Sorun oğlumun okula gitmek istememesidir.
His vote would decide the issue.
- Onun oyu sorunu belirleyecekti.
Listen to the facts relative to the issue.
- Sorunla ilgili gerçekleri dinleyin.
I'm having some problems compiling this software.
- Bu yazılımı derlerken bazı sorunlarla karşılaşıyorum.
There seems to be some genetic problem with this animal.
- Bu hayvanın, bazı kalıtsal sorunları varmış gibi görünüyor.
Climate change is our greatest challenge.
- İklim değişikliği en büyük sorunumuzdur.
I could hardly refuse Tom's challenge.
- Tom'un sorununu güçlükle reddedebildim.
I chose to ignore the problem.
- Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.
He had no difficulty in solving the problem.
- Sorunun çözümünde hiç güçlük çekmedi.
I had difficulty in making myself understood in French.
- Derdimi Fransızca anlatmada sorun yaşadım.
Tom causes me a lot of trouble.
- Tom bana çok sorun çıkarıyor.
Whoever causes trouble will be the victim of the trouble.
- Soruna sebep olan sorunun kurbanı olacaktır.
All the ills of democracy can be cured by more democracy.
- Demokrasinin bütün sorunları daha fazla demokrasi ile tedavi edilebilir.
He illustrated the problem with an example.
- Sorunu bir örnekle açıkladı.
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
A new affair is agitating the police administration.
- Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women.
- Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.
Industrial disputes are still a problem.
- Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.
As you know, I've lost my job, so I'm having trouble paying all my bills.
- Bildiğin gibi, işimi kaybettim, bu yüzden bütün faturalarımı ödemekte sorun yaşıyorum.
Tom didn't have as much trouble finding a job as he thought he would.
- Tom'un olacağını düşündüğü kadar çok bir iş bulma sorunu olmadı.
It's not such a big problem. You're worrying way too much.
- O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun.
You have enough on your mind without worrying about my problems.
- Benim sorunlarım hakkında endişe etmeden senin aklında yeterince var.
I'll always stand by you in case of trouble.
- Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.
In that case, we've got a problem...
- Bu durumda, bir sorunumuz var.
There is not an answer for your question.
- Sorun için cevap yok.
Nothing is the matter with the car. It's just that you are a bad driver.
- Arabada sorun yok, sadece sen kötü bir sürücüsün.
Tom argued with Mary about the matter.
- Tom sorun hakkında Mary ile tartıştı.
It's his problem. It's none of my business.
- Bu onun sorunu. Benim işim değil.
The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen.
- Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.