sorunları

listen to the pronunciation of sorunları
التركية - الإنجليزية
problems
There are various problems that have evolved that are popularly cited by name Click here to see those that are in this glossary
Problems, as may be indicated in a course title, implies that the course will identify, examine, and perhaps resolve one or several problems that may actually exist, or that may be artificially created for the purpose of requiring students to experience problem identification and solution "Problems" courses are often graduate level experiences for Plan B papers, but may also be offered at a lower level to introduce students to problem-solving experiences early, or to confront students with the problems that exist in their chosen fields, or in society and the world in general The main concern is that the course should concentrate on a problem, or problems, in depth
9 6, 9 9, 9 13, 9 26, 9 30, 9 35, 9 39, 9 41, 9 43, 9 48a, 9 49a, 9 57a, 9 80, 9 91, 9 98
plural of problem
sorun
trouble

I have nothing to do with their troubles. - Onların sorunlarıyla ilgili yapacak bir şeyim yok.

The rich have trouble as well as the poor. - Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.

sorun
issue

It's not his ability, but his character that is at issue. - Sorun onun yeteneği değil, karakteridir.

His vote would decide the issue. - Onun oyu sorunu belirleyecekti.

sorun
problem

I'm having some problems compiling this software. - Bu yazılımı derlerken bazı sorunlarla karşılaşıyorum.

She kept silent about the problem. - Sorun konusunda sessiz kaldı.

sorun
challenge

Tom faces many new challenges. - Tom birçok yeni sorunlarla karşı karşıyadır.

This problem is a real challenge. - Bu mesele gerçek bir sorundur.

sorun
chose

I chose to ignore the problem. - Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.

sorun
drawback
sorun
complication
sorun
{i} difficulty

We can get over the problem without difficulty. - Biz zorluk olmadan sorunun üstesinden gelebiliriz.

I solved this problem with difficulty. - Ben bu sorunu güçlükle çözdüm.

sorun
problem, question, matter, strife, complication, affair, case problem, mesele
sorun
cause

Whoever causes trouble will be the victim of the trouble. - Soruna sebep olan sorunun kurbanı olacaktır.

Tom causes me a lot of trouble. - Tom bana çok sorun çıkarıyor.

sorun
{i} grievance
sorun
{i} ill

All the ills of democracy can be cured by more democracy. - Demokrasinin bütün sorunları daha fazla demokrasi ile tedavi edilebilir.

There are many serious problems in this country. Illegal immigration is not one of them. - Bu ülkede bir hayli ciddi sorunlar var. Yasadışı göç onlardan biri değil.

ahlak sorunları
ethical problems
aile sorunları
family problems
kent sorunları
(Ticaret) urban affairs
sorun
puzzle
sorun
affair

A new affair is agitating the police administration. - Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.

The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP. - Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.

sorun
(Bilgisayar) error
sorun
concern

Overpopulation is a big concern. - Aşırı nüfus büyük bir sorundur.

Safety is the primary concern. - Güvenlik birincil sorundur.

sorun
look-out
sorun
(Kanun) dispute

Industrial disputes are still a problem. - Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.

sorun
snafu
sorun
(Ticaret) job

My job is to anticipate problems. - Benim işim sorunları öngörmek.

Tom didn't have as much trouble finding a job as he thought he would. - Tom'un olacağını düşündüğü kadar çok bir iş bulma sorunu olmadı.

sorun
worry

It's not such a big problem. You're worrying way too much. - O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun.

Don't worry about such a trivial problem. - Böyle önemsiz bir sorun hakkında endişelenmeyin.

sorun
strife
sorun
(Konuşma Dili) a hornet's nest
sorun
(Konuşma Dili) hornets' nest
sorun
case

In that case, we've got a problem... - Bu durumda, bir sorunumuz var.

In case of trouble, please call me. - Sorun olursa, lütfen beni arayın.

sorun
question

There is not an answer for your question. - Sorun için cevap yok.

sorun
tribulation
sorun
matter

Tom argued with Mary about the matter. - Tom sorun hakkında Mary ile tartıştı.

Is anything the matter with him? - Onun herhangi bir sorunu mu var?

sorun
business

It's his problem. It's none of my business. - Bu onun sorunu. Benim işim değil.

gümrük Sorunları Danışma Komitesi
(Ticaret) advisory Committees on Customs Matters
sorun
{i} funeral
sorun
trouble of
Avrupa Güvenlik Sorunları Enstitüsü
(Hukuk) European Institute for Security Matters
diş çıkarma sorunları
teething troubles
modern toplumun sorunları
(Askeri) challenges of modern society
sorun
packet
sorun
proposition
sorun
hurdle

The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen. - Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.

sorun
lookout
sorun
issue , problem
sorun
hangup
sorun
problem, question, matter; issue, point under consideration
sorun
knot
sınır sorunları
(Hukuk) border disputes
tüketici sorunları hakem heyeti
(Hukuk) arbitration committee for consumer problems
التركية - التركية

تعريف sorunları في التركية التركية القاموس.

Sorun
dava
Sorun
mesele
sorun
Araştırılıp öğrenilmesi, düşünülüp çözümlenmesi, bir sonuca bağlanması gereken durum, mesele, problem
sorun
çözüm bekleyen karmakarışık durum
sorun
Sıkıntı veren durum, dert
sorunları
المفضلات