sorunlar

listen to the pronunciation of sorunlar
التركية - الإنجليزية
problems

I hear they have a lot of problems with the tunnels in New Zealand. - Onların Yeni Zelanda'dadaki tüneller ile ilgili çok sayıda sorunları olduklarını duydum.

I'm having some problems compiling this software. - Bu yazılımı derlerken bazı sorunlarla karşılaşıyorum.

issues
sorun
trouble

I have nothing to do with their troubles. - Onların sorunlarıyla ilgili yapacak bir şeyim yok.

The rich have trouble as well as the poor. - Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.

sorun
issue

It's not his ability, but his character that is at issue. - Sorun onun yeteneği değil, karakteridir.

How do you feel about the issue? - Sorun hakkında nasıl hissediyorsun?

sorun
problem

There seems to be some genetic problem with this animal. - Bu hayvanın, bazı kalıtsal sorunları varmış gibi görünüyor.

She kept silent about the problem. - Sorun konusunda sessiz kaldı.

sorun
challenge

Climate change is our greatest challenge. - İklim değişikliği en büyük sorunumuzdur.

I could hardly refuse Tom's challenge. - Tom'un sorununu güçlükle reddedebildim.

sorun
chose

I chose to ignore the problem. - Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.

sorun
drawback
sorun
complication
sorun
{i} difficulty

I had difficulty in making myself understood in French. - Derdimi Fransızca anlatmada sorun yaşadım.

He had no difficulty in solving the problem. - Sorunun çözümünde hiç güçlük çekmedi.

sorun
problem, question, matter, strife, complication, affair, case problem, mesele
sorun
cause

He behaves well in school but at home he causes problems. - O okulda iyi davranıyor ama evde sorunlara neden oluyor.

A traffic accident caused us a lot of trouble. - Bir trafik kazası, bize bir sürü soruna neden oldu.

sorun
{i} grievance
sorun
{i} ill

Illegal immigration is a serious problem in this country. - Yasadışı göç, bu ülkede ciddi bir sorundur.

He illustrated the problem with an example. - Sorunu bir örnekle açıkladı.

duygusal sorunlar
(Pisikoloji, Ruhbilim) emotional problems
güncel sorunlar
current problems
sorun
puzzle
sorun
affair

The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP. - Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.

A new affair is agitating the police administration. - Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.

sorun
(Bilgisayar) error
sorun
concern

The question doesn't concern me. - Sorun beni ilgilendirmez.

Safety is the primary concern. - Güvenlik birincil sorundur.

sorun
look-out
sorun
(Kanun) dispute

Industrial disputes are still a problem. - Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.

sorun
snafu
sorun
(Ticaret) job

By that, Boeing means that there may also have been other problems, but that an accident could have been avoided if the crew had done their job correctly. - Onunla, Boeing diğer sorunların da olabileceği, ama mürettabat işini doğru şekilde yaparsa bir kazadan kaçınılabileceği anlamına gelir.

My job is to anticipate problems. - Benim işim sorunları öngörmek.

sorun
worry

It's not such a big problem. You're worrying way too much. - O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun.

Don't worry about such a trivial problem. - Böyle önemsiz bir sorun hakkında endişelenmeyin.

sorun
strife
sorun
(Konuşma Dili) a hornet's nest
sorun
(Konuşma Dili) hornets' nest
toplumsal sorunlar
social problems
sorun
case

I always rely on him in case there's a problem. - Bir sorun olması durumunda her zaman ona güvenirim.

You have a serious case of sunburn. - Senin ciddi bir güneş yanığı sorunun var.

sorun
question

There is not an answer for your question. - Sorun için cevap yok.

sorun
tribulation
sorun
matter

Is anything the matter with him? - Onun herhangi bir sorunu mu var?

Nothing is the matter with the car. It's just that you are a bad driver. - Arabada sorun yok, sadece sen kötü bir sürücüsün.

sorun
business

It's his problem. It's none of my business. - Bu onun sorunu. Benim işim değil.

sorun
{i} funeral
sorun
trouble of
ekonomik sorunlar
economic problems
sorunlar
domestic affairs
sorun
packet
sorun
proposition
sorun
hurdle

The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen. - Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.

sorun
lookout
sorun
issue , problem
sorun
hangup
sorun
problem, question, matter; issue, point under consideration
sorun
knot
التركية - التركية
mesail
Sorun
dava
Sorun
mesele
sorun
Araştırılıp öğrenilmesi, düşünülüp çözümlenmesi, bir sonuca bağlanması gereken durum, mesele, problem
sorun
çözüm bekleyen karmakarışık durum
sorun
Sıkıntı veren durum, dert
sorunlar
المفضلات