The rich have troubles as well as the poor.
- Zenginlerin fakirler kadar sorunları vardır.
I have nothing to do with their troubles.
- Onların sorunlarıyla ilgili yapacak bir şeyim yok.
It's not his ability, but his character that is at issue.
- Sorun onun yeteneği değil, karakteridir.
His vote would decide the issue.
- Onun oyu sorunu belirleyecekti.
This problem is worth discussing.
- Bu sorun tartışılmaya değer.
I'm having some problems compiling this software.
- Bu yazılımı derlerken bazı sorunlarla karşılaşıyorum.
This problem is a real challenge.
- Bu mesele gerçek bir sorundur.
Climate change is our greatest challenge.
- İklim değişikliği en büyük sorunumuzdur.
I chose to ignore the problem.
- Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.
He had no difficulty in solving the problem.
- Sorunun çözümünde hiç güçlük çekmedi.
I had difficulty in making myself understood in French.
- Derdimi Fransızca anlatmada sorun yaşadım.
A traffic accident caused us a lot of trouble.
- Bir trafik kazası, bize bir sürü soruna neden oldu.
Tom causes me a lot of trouble.
- Tom bana çok sorun çıkarıyor.
He illustrated the problem with an example.
- Sorunu bir örnekle açıkladı.
All the ills of democracy can be cured by more democracy.
- Demokrasinin bütün sorunları daha fazla demokrasi ile tedavi edilebilir.
A new affair is agitating the police administration.
- Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
Safety is the primary concern.
- Güvenlik birincil sorundur.
The question doesn't concern me.
- Sorun beni ilgilendirmez.
Industrial disputes are still a problem.
- Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.
By that, Boeing means that there may also have been other problems, but that an accident could have been avoided if the crew had done their job correctly.
- Onunla, Boeing diğer sorunların da olabileceği, ama mürettabat işini doğru şekilde yaparsa bir kazadan kaçınılabileceği anlamına gelir.
Tom didn't have as much trouble finding a job as he thought he would.
- Tom'un olacağını düşündüğü kadar çok bir iş bulma sorunu olmadı.
It's not such a big problem. You're worrying way too much.
- O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun.
Don't worry about it. It's not your problem.
- Dert etmeyin. O sizin sorununuz değil.
You have a serious case of sunburn.
- Senin ciddi bir güneş yanığı sorunun var.
I'll always stand by you in case of trouble.
- Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.
There is not an answer for your question.
- Sorun için cevap yok.
Nothing is the matter with the car. It's just that you are a bad driver.
- Arabada sorun yok, sadece sen kötü bir sürücüsün.
I would like to talk with you about this matter.
- Bu sorun hakkında seninle konuşmak istiyorum.
It's his problem. It's none of my business.
- Bu onun sorunu. Benim işim değil.
The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen.
- Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.