sorunda

listen to the pronunciation of sorunda
التركية - الإنجليزية
at issue
In question; under discussion
In disagreement
under discussion, being disputed; in disagreement, in dispute
now in consideration or under discussion; "regarding the matter in hand"
Whenever the parties to a suit come to a point in the pleadings where the disputed issues are defined, they are said to be "at issue" and ready for trial
The time in a lawsuit when the complaining party has stated their claim and the other side has responded with a denial and the matter is ready to be tried
Whenever the parties to a suit come to a point in the pleadings which is affirmed on one side and denied on the other, they are said to be "at issue" and ready for trial
sorun
trouble

The rich have troubles as well as the poor. - Zenginlerin fakirler kadar sorunları vardır.

I have nothing to do with their troubles. - Onların sorunlarıyla ilgili yapacak bir şeyim yok.

sorun
issue

It's not his ability, but his character that is at issue. - Sorun onun yeteneği değil, karakteridir.

His vote would decide the issue. - Onun oyu sorunu belirleyecekti.

sorun
problem

This problem is worth discussing. - Bu sorun tartışılmaya değer.

I'm having some problems compiling this software. - Bu yazılımı derlerken bazı sorunlarla karşılaşıyorum.

sorun
challenge

This problem is a real challenge. - Bu mesele gerçek bir sorundur.

Climate change is our greatest challenge. - İklim değişikliği en büyük sorunumuzdur.

sorun
chose

I chose to ignore the problem. - Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.

sorun
drawback
sorun
complication
sorun
{i} difficulty

He had no difficulty in solving the problem. - Sorunun çözümünde hiç güçlük çekmedi.

I had difficulty in making myself understood in French. - Derdimi Fransızca anlatmada sorun yaşadım.

sorun
problem, question, matter, strife, complication, affair, case problem, mesele
sorun
cause

A traffic accident caused us a lot of trouble. - Bir trafik kazası, bize bir sürü soruna neden oldu.

Tom causes me a lot of trouble. - Tom bana çok sorun çıkarıyor.

sorun
{i} grievance
sorun
{i} ill

He illustrated the problem with an example. - Sorunu bir örnekle açıkladı.

All the ills of democracy can be cured by more democracy. - Demokrasinin bütün sorunları daha fazla demokrasi ile tedavi edilebilir.

sorun
puzzle
sorun
affair

A new affair is agitating the police administration. - Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.

The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP. - Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.

sorun
(Bilgisayar) error
sorun
concern

Safety is the primary concern. - Güvenlik birincil sorundur.

The question doesn't concern me. - Sorun beni ilgilendirmez.

sorun
look-out
sorun
(Kanun) dispute

Industrial disputes are still a problem. - Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.

sorun
snafu
sorun
(Ticaret) job

By that, Boeing means that there may also have been other problems, but that an accident could have been avoided if the crew had done their job correctly. - Onunla, Boeing diğer sorunların da olabileceği, ama mürettabat işini doğru şekilde yaparsa bir kazadan kaçınılabileceği anlamına gelir.

Tom didn't have as much trouble finding a job as he thought he would. - Tom'un olacağını düşündüğü kadar çok bir iş bulma sorunu olmadı.

sorun
worry

It's not such a big problem. You're worrying way too much. - O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun.

Don't worry about it. It's not your problem. - Dert etmeyin. O sizin sorununuz değil.

sorun
strife
sorun
(Konuşma Dili) a hornet's nest
sorun
(Konuşma Dili) hornets' nest
sorun
case

You have a serious case of sunburn. - Senin ciddi bir güneş yanığı sorunun var.

I'll always stand by you in case of trouble. - Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.

sorun
question

There is not an answer for your question. - Sorun için cevap yok.

sorun
tribulation
sorun
matter

Nothing is the matter with the car. It's just that you are a bad driver. - Arabada sorun yok, sadece sen kötü bir sürücüsün.

I would like to talk with you about this matter. - Bu sorun hakkında seninle konuşmak istiyorum.

sorun
business

It's his problem. It's none of my business. - Bu onun sorunu. Benim işim değil.

sorun
{i} funeral
sorun
trouble of
sorun
packet
sorun
proposition
sorun
hurdle

The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen. - Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.

sorun
lookout
sorun
issue , problem
sorun
hangup
sorun
problem, question, matter; issue, point under consideration
sorun
knot
التركية - التركية

تعريف sorunda في التركية التركية القاموس.

Sorun
dava
Sorun
mesele
sorun
Araştırılıp öğrenilmesi, düşünülüp çözümlenmesi, bir sonuca bağlanması gereken durum, mesele, problem
sorun
çözüm bekleyen karmakarışık durum
sorun
Sıkıntı veren durum, dert
sorunda
المفضلات