sonucunda

listen to the pronunciation of sonucunda
التركية - الإنجليزية
in consequence of
in the wake of
as a result of

His suicide came as a result of his disappointment in love. - Yaşadığı aşk acısının sonucunda intihar etti.

As a result of the accident, several passengers were killed. - Kaza sonucunda birçok yolcu öldü.

as the result of
sonuç
conclusion

Tom has the bad habit of jumping to conclusions. - Tom'un sonuçlara atlamayla ilgili kötü bir alışkanlığı vardır.

You must not jump to conclusions. - Sonuçlara atlamamalısın.

sonuç
result

You shouldn't sleep with a coal stove on because it releases a very toxic gas called carbon monoxide. Sleeping with a coal stove running may result in death. - Kömür sobasıyla uyumamalısınız. Çünkü karbonmonoksit olarak adlandırılan çok zehirli bir gaz içerir. Kömür sobasıyla uyumak ölümle sonuçlanabilir.

On the whole I am satisfied with the result. - Bütün olarak ben sonuçtan memnunum.

sonuç
{i} consequence

Tom is prepared to accept the consequences. - Tom sonuçları kabul etmeye hazır.

He who makes the mistake bears the consequences. - Hata yapan sonuçlarına katlanır.

sonuç
outcome

Regardless what you may do, the outcome will still be the same. - Yapabileceğiniz ne olursa olsun, sonuç hâlâ aynı olacaktır.

Our research indicates that such outcomes are becoming more common in this age group. - Araştırmamız bu tür sonuçların bu yaş grubunda daha yaygın hale gelmekte olduğunu göstermektedir.

sonucunda ortaya çıkan
resultant 
sonucunda oluşan kayıp
(Ticaret) consequential loss
sonuç
{i} end

I hope everything will turn out well in the end. - Sonunda her şeyin iyi sonuçlanacağını ümit ediyorum.

The peace talks ended in failure. - Barış görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı.

sonuç
joy
sonuç
{i} success

He said to himself, Will this operation result in success? - Kendi kendine şöyle dedi: Bu operasyon başarıyla sonuçlanacak mı?

I'm sure your efforts will result in success. - Çabalarının başarıyla sonuçlanacağından eminim.

sonuç
result, consequence, outcome, conclusion, product, effect netice
sonuç
product
sonuç
payoff
sonuç
result, outcome, conclusion
sonuç
wrap-up
sonuç
effect

The efforts brought about no effect. - Çabalar sonuç getirmedi.

Cause and effect react upon each other. - Sebep ve sonuç birbirlerine tepki yaparlar.

sonuç
{i} show

Tom's strength training began to show results. - Tom'un güç antrenmanı sonuçları göstermeye başladı.

The results of Tom's biopsy show that the tumor is benign. - Tom'un biyopsi sonuçlarına göre, tümör iyi huyludur.

bunun sonucunda
so
bunun sonucunda
hereat
onun sonucunda
so
sonuç
(Denizbilim) conculusion
sonuç
determination
sonuç
find

You've always known that eventually everyone would find out. - Sonuçta herkesin öğreneceğini sen her zaman biliyordun.

Eventually it was possible to find a really satisfactory solution. - Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.

sonuç
ending

The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War. - Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.

sonuç
all in all

All in all, how many different schools have you attended? - Sonuçta, kaç tane farklı okula devam ettin?

sonuç
(Bilgisayar) farewell statement
sonuç
(Ticaret) performance
sonuç
bottomline
sonuç
resultant 
sonuç
rowen
sonuç
(Ticaret) output
sonuç
(Ticaret) score
sonuç
desition
sonuç
sequent
sonuç
after effect
sonuç
repercussion
sonuç
desinence
sonuç
finish

Apply two coats of the paint for a good finish. - İyi bir sonuç için iki tabaka boya uygula.

sonuç
deduction
sonuç
catastrophe
sonuç
(Bilgisayar) result at
sonuç
{i} issue
sonuç
hangover
sonuç
avail
sonuç
inference
sonuç
ramification

Sami didn't fully understand the ramifications of his actions. - Sami kendi eylemlerinin sonuçlarını tam olarak anlamadı.

sonuç
fruit

Let's stop this fruitless argument. - Bu sonuçsuz argümanı bırakalım.

Your effort will surely bear fruit. - Çabanız mutlaka sonuç verecek.

sonuç
event

You'll tell me everything eventually. - Sonuçta her şeyi bana anlatacaksın.

Eventually, he was sentenced to five years in prison for the violent crime. - Sonuçta, o şiddet suçu sebebiyle beş yıl hapis yatmıştı.

sonuç
child

She's still a child after all. - Sonuçta o hâlâ bir çocuk.

Sami had a relationship that resulted in a child. - Sami'nin bir çocukla sonuçlanan bir ilişkisi vardı.

sonuç
bottom line
sonuç
resultant
sonuç
{i} decision

That decision will have far-reaching and serious consequences. - O kararın geniş kapsamlı ve ciddi sonuçları olacaktır.

Maria is always making hasty decisions, forgetting about the consequences. - Maria sonuçları unutarak her zaman aceleci kararlar veriyor.

bunun sonucunda
As a result of this/that
sonuç
result for
sonuç
to result
sonuç
result to
sonuç
close

The election results were extremely close. - Seçim sonuçları son derece yakın.

sonuç
produce

Such international cooperation produced great results. - Böyle uluslararası birleşme harika sonuçlar doğurdu.

My efforts produced no results. - Çabalarım hiç sonuç vermedi.

sonuç
denouement
sonuç
(Hukuk) outcome, conclusion
sonuç
corollary
sonuç
finding
sonuç
harvest
sonuç
sum

I want to summarize the content of the presentation and draw a conclusion. - Sunumun içeriğini özetlemek ve bir sonuç çıkarmak istiyorum.

sonuç
log. conclusion
sonuç
aftermath
sonuç
consequent
sonuç
sequel
sonuç
{i} upshot
sonuç
fruitage
sonuç
ultimate

Such considerations ultimately had no effect on their final decision. - Bu tür düşüncelerin sonuçta onların nihai kararı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

sonuç
spawn
sonuç
ate
sonuç
success#
sonuç
deduct
التركية - التركية

تعريف sonucunda في التركية التركية القاموس.

Sonuç
netice
sonuç
Öz, özet
sonuç
Bir gelişim veya girişimden elde edilen şey
sonuç
Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice
sonuç
Bir gelişim veya girişimden elde edilen şey. Öz, özet
sonuç
Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice: "Her koşu beklenilmeyen, şaşırtıcı bir sonuç verebilirdi."- N. Cumalı
sonuç
Yazının veya sözün bitim bölümü
sonucunda
المفضلات