sonuçla

listen to the pronunciation of sonuçla
التركية - الإنجليزية
result
A change in the condition of a customer or a change in the host country condition which has a relationship to the customer A result is brought about by the intervention of USAID in concert with its development partners Strategic objectives are the highest level result for which an operating unit is held accountable; intermediate results are those results which contribute to the achievement of a strategic objective
a statement that solves a problem or explains how to solve the problem; "they were trying to find a peaceful solution"; "the answers were in the back of the book"; "he computed the result to four decimal places"
The decision or determination of a council or deliberative assembly; a resolve; a decree
To leap back; to rebound
If something results in a particular situation or event, it causes that situation or event to happen. Fifty per cent of road accidents result in head injuries
A result is something that happens or exists because of something else that has happened. Compensation is available for people who have developed asthma as a direct result of their work
To come out, or have an issue; to terminate; to have consequences; -- followed by in; as, this measure will result in good or in evil
A flying back; resilience
the semantic role of the noun phrase whose referent exists only by virtue of the activity denoted by the verb in the clause
Indicates the victor of the conflict, if the outcome was definitive Inconclusive outcomes are so described
To proceed, spring, or rise, as a consequence, from facts, arguments, premises, combination of circumstances, consultation, thought, or endeavor
issue or terminate in a specified way, state, etc
That which results; the conclusion or end to which any course or condition of things leads, or which is obtained by any process or operation; consequence or effect; as, the result of a course of action; the result of a mathematical operation
If something results from a particular event or action, it is caused by that event or action. Many hair problems result from what you eat Ignore the early warnings and illness could result
{i} effect, outcome, consequence
issue or terminate (in a specified way, state, etc ); end; "result in tragedy"
a phenomenon that follows and is caused by some previous phenomenon; "the magnetic effect was greater when the rod was lengthwise"; "his decision had depressing consequences for business"; "he acted very wise after the event"
A clearly defined, desired outcome, that gives direction and purpose to an individual or a group effort, enabling them to measure success
A result is the situation that exists at the end of a contest. The final election results will be announced on Friday
The term result refers to an OCL keyword that contains the return value of an oclOperation You use this term within a postcondition
sonuç
conclusion

The conclusion reached by a study is People who think their feet are smelly, have smelly feet; people who think they aren't, don't. - Bir çalışma ile ulaşılan sonuç ayaklarının pis koktuğunu düşünen insanların kötü kokan ayakları vardır; ayaklarının kötü kokmadığını düşünen insanların yoktur.

What conclusions did they come to? - Hangi sonuçlara vardılar?

sonuç
result

The situation resulted in violence. - Durum şiddetle sonuçlandı.

If you divide any number by zero, the result is undefined. - Eğer herhangi bir sayıyı sıfıra bölerseniz, sonuç tanımsızdır.

sonuç
{i} consequence

Tom had no choice except to accept the consequences. - Tom'un sonuçları kabul etmekten başka seçeneği yoktu.

Tom took a moment to consider the consequences. - Tom sonuçları değerlendirmek için biraz zaman istedi.

sonuç
outcome

The outcome of the election is doubtful. - Seçim sonuçları şüphelidir.

He understood the negative outcomes of being wasteful. - O, savurgan olmanın olumsuz sonuçlarını anladı.

sonuç
{i} end

He tried to kill himself but it ended in failure. - O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.

The peace talks ended in failure. - Barış görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı.

sonuç
joy
sonuç
{i} success

I'm sure your efforts will result in success. - Çabalarının başarıyla sonuçlanacağından eminim.

He said to himself, Will this operation result in success? - Kendi kendine şöyle dedi: Bu operasyon başarıyla sonuçlanacak mı?

sonuç
result, consequence, outcome, conclusion, product, effect netice
sonuç
product
sonuç
payoff
sonuç
result, outcome, conclusion
sonuç
wrap-up
sonuç
effect

Such considerations ultimately had no effect on their final decision. - Bu tür düşüncelerin sonuçta onların nihai kararı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.

Cause and effect react upon each other. - Sebep ve sonuç birbirlerine tepki yaparlar.

sonuç
{i} show

The results of Tom's biopsy show that the tumor is cancerous. - Tom'un biyopsi sonuçlarına göre, tümör kanserlidir.

Her health screening showed no negative results. - Onun sağlık taraması olumsuz sonuçlar göstermedi.

sonuç
(Denizbilim) conculusion
sonuç
determination
sonuç
find

You've always known that eventually everyone would find out. - Sonuçta herkesin öğreneceğini sen her zaman biliyordun.

Eventually it was possible to find a really satisfactory solution. - Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.

sonuç
ending

The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War. - Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.

sonuç
all in all

All in all, how many different schools have you attended? - Sonuçta, kaç tane farklı okula devam ettin?

sonuç
(Bilgisayar) farewell statement
sonuç
(Ticaret) performance
sonuç
bottomline
sonuç
resultant 
sonuç
rowen
sonuç
(Ticaret) output
sonuç
(Ticaret) score
sonuç
desition
sonuç
sequent
sonuç
after effect
sonuç
repercussion
sonuç
desinence
sonuç
finish

Apply two coats of the paint for a good finish. - İyi bir sonuç için iki tabaka boya uygula.

sonuç
deduction
sonuç
catastrophe
sonuç
(Bilgisayar) result at
sonuçlamak
come
sonuçlamak
bring to an end
sonuç
{i} issue
sonuç
hangover
sonuç
avail
sonuç
inference
sonuç
ramification

Sami didn't fully understand the ramifications of his actions. - Sami kendi eylemlerinin sonuçlarını tam olarak anlamadı.

sonuç
fruit

Let's stop this fruitless argument. - Bu sonuçsuz argümanı bırakalım.

Your effort will surely bear fruit. - Çabanız mutlaka sonuç verecek.

sonuç
event

Things eventually changed. - Sonuçta işler değişti.

Eventually it was possible to find a really satisfactory solution. - Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.

sonuç
child

She's still a child after all. - Sonuçta o hâlâ bir çocuk.

Sami had a relationship that resulted in a child. - Sami'nin bir çocukla sonuçlanan bir ilişkisi vardı.

sonuç
bottom line
sonuç
resultant
sonuç
{i} decision

Both your father and I understand the consequences of your decision. - Hem baban hem de ben senin kararın sonuçlarını anlıyoruz.

That decision will have wide and serious consequences. - Bu kararın geniş ve ciddi sonuçları olacaktır.

sonuç
result for
sonuç
to result
sonuç
result to
sonuç
close

The election results were extremely close. - Seçim sonuçları son derece yakın.

sonuç
produce

After all, their form of transport produces no pollution at all. - Sonuçta, onların ulaşım formu hiç kirlilik üretmez.

My efforts produced no results. - Çabalarım hiç sonuç vermedi.

sonuç
denouement
sonuç
(Hukuk) outcome, conclusion
sonuç
corollary
sonuç
finding
sonuç
harvest
sonuç
sum

I want to summarize the content of the presentation and draw a conclusion. - Sunumun içeriğini özetlemek ve bir sonuç çıkarmak istiyorum.

sonuç
log. conclusion
sonuç
aftermath
sonuç
consequent
sonuç
sequel
sonuç
{i} upshot
sonuç
fruitage
sonuç
ultimate

Ultimately, he ended up going to school. - Sonuçta, okula gitmeye son verdi.

Such considerations ultimately had no effect on their final decision. - Bu tür düşüncelerin sonuçta onların nihai kararı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.

sonuç
spawn
sonuç
ate
sonuç
success#
sonuç
deduct
sonuçlamak
to bring to an end, conclude
sonuçlamak
to result in, bring about
التركية - التركية

تعريف sonuçla في التركية التركية القاموس.

Sonuç
netice
sonuç
Öz, özet
sonuç
Bir gelişim veya girişimden elde edilen şey
sonuç
Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice
sonuç
Bir gelişim veya girişimden elde edilen şey. Öz, özet
sonuç
Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice: "Her koşu beklenilmeyen, şaşırtıcı bir sonuç verebilirdi."- N. Cumalı
sonuç
Yazının veya sözün bitim bölümü
sonuçlamak
Sonuca ulaştırmak, sonuçlandırmak, bitirmek
sonuçlamak
Sonuç vermek
sonuçlamak
Yol açmak
sonuçla
المفضلات