Böyle karanlık bir yerde güneş gözlüklerine neden ihtiyacın var ki?
- Wozu brauchst du denn an so einem dunklen Ort eine Sonnenbrille?
Dünya Güneş'in etrafını yaklaşık 365 günde dönüyor.
- Die Erde umkreist die Sonne einmal in ungefähr 365 Tagen.
Pazar günü okula gitmiyorsun, değil mi?
- You don't go to school on Sunday, do you?
Dün cumartesi değil, pazardı.
- Yesterday was Sunday, not Saturday.
Pazar günü okula gitmiyorsun, değil mi?
- You don't go to school on Sunday, do you?
Her pazar tenis oynardı.
- She used to play tennis every Sunday.
Kaldırımda bir şemsiye vardı.
- There was a sunshade over the sidewalk.
Bankalar güneşli bir günde sana bir şemsiye vermeye çalışırlar ama yağmurlu bir günde sırtlarını dönerler.
- Banks will try to lend you an umbrella on a sunny day, but they will turn their backs on a rainy day.
Onlar Güneş Tanrısı'nı mutlu etmek için her gün bir lama öldürdü.
- Every day they killed a llama to make the Sun God happy.
Güneşin etrafında dönen dokuz gezegen vardır,Dünya onlardan biridir.
- There are nine planets travelling around the sun, the earth being one of them.
Bu sabah gündoğumu güzel.
- The sunrise is beautiful this morning.
Gündoğumunu görmek için erken kalktı.
- She got up early in order to see the sunrise.
Tom ve Mary yılın ilk güneşinin doğuşunu görmek için erken uyandı.
- Tom and Mary woke up early to see the first sunrise of the year.
Tom yıllarca şarkı söylemedi.
- Tom hasn't sung in years.
If you don't want to put on sunscreen, that's your problem. Just don't come complaining to me when you get a sunburn.
- Wenn du dich nicht mit Sonnencreme eincremen willst, ist das deine Sache. Aber beschwer' dich später nicht bei mir, wenn du Sonnenbrand hast.
I have to do laundry while it's still sunny.
- Ich muss die Wäsche machen, solange die Sonne noch da ist.
My sonne's faire wife, Elizabeth.