son derecede

listen to the pronunciation of son derecede
التركية - الإنجليزية
infinitely
unco
infinitesimal
son derece
immensely

Tom is immensely powerful. - Tom son derece güçlü.

Nevertheless, I'm immensely proud. - Bütün bunlara rağmen, ben son derece gurur duyuyorum.

son derece
highly

I highly recommend it. - Bunu son derece tavsiye ederim.

I recommend it highly. - Bunu son derece tavsiye ederim.

son derece
tremendously

It's tremendously exciting. - Bu son derece heyecan verici.

It helped me out tremendously. - Bu bana son derece yardımcı oldu.

son derece
{i} utmost

Drive with the utmost care. - Son derece dikkatli sür.

I'm going to speak to you with utmost candor so I want you to take everything I'm about to say at face value. - Seninle son derece açık yüreklilikle konuşacağım bu yüzden söyleyeceğim her şeyi üzerinde yazılı değerden almanı istiyorum.

son derece
{s} sublime
son derece
desperately

Volunteers are desperately needed. - Gönüllülere son derece ihtiyaç vardır.

Tom needs the money desperately. - Tom'un paraya son derece ihtiyacı var.

son derece
{s} dire
son derece
profoundly
son derece
infinitely

Anything is infinitely better than nothing. - Bir şey hiçbir şeyden son derece daha iyidir.

Marriage should be mutually and infinitely educational. - Evlilik karşılıklı olarak ve son derece eğitici olmalı.

son derece
out-and-out
son derece
through-going
son derece
(Argo) terrifically
son derece
mightily
son derece
darned
son derece
all-fired
son derece
intense
son derece
exceedingly

We're exceedingly proud of you. - Seninle son derece gurur duyuyoruz.

I thought that went exceedingly well. - Onun son derece iyi gittiğini düşünüyordum.

son derece
surpassingly
son derece
almighty
son derece
intensely
son derece
vitally
son derece
well-being
son derece
extremely

Tom is extremely thankful to Mary for her help. - Tom Mary'ye onun yardımı için son derece minnettar.

Their equipment is extremely advanced. - Onların cihazı son derece gelişmiş.

son derece
eminently
son derece
enormously

Sami became enormously successful as a developer. - Sami bir geliştirici olarak son derece başarılı oldu.

son derece
gloating
son derece
unco

Tom seems to be extremely uncomfortable. - Tom son derece rahatsız görünüyor.

son derece
damn
son derece
simply
son derece
extreme

The British people in general are extremely fond of their pets. - İngiliz halkı genel olarak evcil hayvanlarına son derece düşkündür.

Dynamite fishing is extremely destructive to reef ecosystems. - Dinamit balıkçılığı resif ekosistemler için son derece tahrip edicidir.

son derece
most

She is a most gracious neighbor. - O, son derece nazik bir komşudur.

son derece
terribly

The soup is terribly hot. - Çorba son derece sıcak.

Oh, I'm terribly sorry. - Oh, son derece üzgünüm.

son derece
towering
son derece
veriest
son derece
awfully

Your new car looks awfully expensive to me. - Yeni araban bana gerçekten son derece pahalı görünüyor.

It's awfully cold today. - Hava bugün son derece soğuk.

son derece
pyramid
son derece
extremity
son derece
enormously, in the extreme, extremely, exceedingly
son derece
exceedingly, extremely
son derece
beyond measure
son derece
jolly
son derece
cruelly
son derece
in the extreme
son derece
revoltingly
son derece
damned
son derece
sadly
son derece
to the nth degree
son derece
ultra
son derece
{s} out and out
son derece
in the highest degree
son derece
rattling
son derece
awfull
son derece
deadly

Tom is deadly serious. - Tom, son derece ciddidir.

son derece
{s} direful
son derece
measure

The austerity measures that many city governments have implemented are hugely unpopular. - Pek çok kent yöneticilerinin uyguladığı kemer sıkma politikası son derece sevimsizdir.

son derece
with a vengeance
son derece
{s} arrant
son derece
thundering
son derece
strongly

She strongly resembles her grandmother. - Son derece büyükannesine benzer.

I strongly suspected that he had been lying. - Onun yalan söylediğinden son derece şüphelendim.

son derece
to the utmost
son derece
exceptionally

Tom is exceptionally handsome. - Tom son derece yakışıklıdır.

That store is exceptionally expensive. - O mağaza son derece pahalı.

son derece
{s} last

I caught the last train because I walked extremely quickly. - Ben son derece hızlı yürüdüğüm için son treni yakaladım.

The last few days have been terribly busy for both of us. - Son birkaç gün ikimiz içinde son derece yoğundu

son derece
all fired
son derece
deeply

I deeply regret having caused the accident. - Kazaya sebep olduğuma son derece pişmanım.

Tom became deeply interested in art history. - Tom sanat tarihi ile son derece ilgilenmeye başladı.

son derece
{s} uttermost
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) FEVKALGAYE
son derece
Pek çok, çok fazla
son derecede
المفضلات