O ondan daha akıllıdır.
- He's smarter than her.
O sahiden akıllı, değil mi?
- She's really smart, isn't she?
Tom tanıdığım en zeki adamdır.
- Tom is the smartest man I know.
O sahiden zeki, değil mi?
- She's really smart, isn't she?
Tom tatlı, akıllı ve yakışıklıdır.
- Tom is sweet, smart, and handsome.
Erkek arkadaşım akıllı, yakışıklı, ve cana yakındır.
- My boyfriend is smart, handsome, and friendly too.
Mary sadece güzel değil, o akıllı da.
- Mary is not only beautiful, she's smart, too.
Mary Susan'dan daha güzel olan Jane'den daha akıllı.
- Mary is smarter than Jane who is prettier than Susan.
Biz şık şey yapmaya çalışıyoruz.
- We're trying to do the smart thing.
Mary'nin şık elbiseler giydiğini düşünüyor musun?
- Do you think Mary wears smart clothes?
Cümleler kelimelere içerik getirir. Cümlelerin kişilikleri vardır. Onlar komik, akıllı, aptal, anlayışlı, dokunaklı, incitici olabilirler.
- Sentences bring context to the words. Sentences have personalities. They can be funny, smart, silly, insightful, touching, hurtful.
Çok çabuk yaşlanıyor, çok geç akıllanıyoruz.
- We're too soon old, too late smart.
Yeni bir akıllı telefon istiyorum!
- I want a new smartphone!
Meryem makyajını yenilemek için akıllı telefonunu ayna olarak kullandı.
- Mary used her smartphone as a mirror to touch-up her makeup.
Tatoeba ukalalar için ilgi çekici bir oyun alanıdır.
- Tatoeba is an interesting playing field for smartasses.
Tom'un yeni akıllı telefonu gerçekten büyük. Artık bir telefona bile benzemiyor.
- Tom's new smartphone is really big. It doesn't even look like a phone anymore.
Ne kadar akıllı olduğun önemli değil.
- It doesn't matter how smart you are.
Ne kadar akıllı olduğun önemli değil. Eğer çok çalışmazsan asla başarılı olmayacaksın.
- It doesn't matter how smart you are. If you don't work hard, you'll never succeed.
Mary'den daha akıllı ama Mary kadar hoş değil.
- She's smarter than Mary, but she's not as pretty as Mary.
Tom gösterişli ve güzel bir ev yapmak istiyor.
- Tom wants to build an ostentatious and smart house.
Ben had smarted off to the principal and Lester had backed him up. Nobody smarted off to Mr. Clontz and got away with it.
There is a smart shower at 5 P.M., and in the midst of it a hummingbird is busy about the flowers in the garden, unmindful of it, though you would think that each big drop that struck him would be a serious accident.
He moved convulsively, and as he did so, said, I'll be quiet, Doctor. Tell them to take off the strait waistcoat. I have had a terrible dream, and it has left me so weak that I cannot move. What's wrong with my face? It feels all swollen, and it smarts dreadfully..
a smart outfit.
He became tired of his daughter's sarcasm and smart remarks.