Kağıt uçak yavaş yavaş yere düştü.
- The paper plane fell slowly to earth.
Balon yavaş yavaş indi.
- The balloon descended slowly.
Yavaşça gözlerini kapadı.
- She slowly closed her eyes.
O, basamakları yavaşça tırmandı.
- He went up the steps slowly.
Daha yavaş konuşabilir misiniz?
- Can you speak more slowly?
Lütfen daha yavaş konuşun.
- Please speak more slowly.
Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
- Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
Lütfen daha yavaş konuşun.
- Speak slower, please.
Döner kavşağın amacı trafiği yavaşlatmaktır.
- The purpose of a roundabout is to slow down traffic.
Sahneyi ağır çekimde görmek istiyorum.
- I want to see the scene in slow motion.
Ağır çekim bir film izlemek gibiydi.
- It was like watching a slow motion movie.
Bu hafta zaman çok yavaş geçti.
- Time passed very slowly this week.
Çocukluk çağında, zaman yavaş olarak geçer.
- In childhood, time passes slowly.
Yavaşlamak isteyebilirsin.
- You may want to slow down.
Araba sürerken virajlarda yavaşlamak zorundasınız.
- When you are driving, you should slow down on corners.
İşler gerçekten kesatlaştı.
- Business has really slowed down.
Bu günlerde iş çok kesat.
- Business is so slow these days.
Tom golf sever ama Mary onun yavaş ve sıkıcı olduğunu düşünüyor.
- Tom likes golf, but Mary thinks it's slow and boring.
Oyun yavaş ve sıkıcıydı.
- The game was slow, and it was also boring.
Saatimi ayarlamalıyım. Geri kalmış.
- I must adjust my watch. It's slow.
Lütfen saati ayarlar mısınız. Geri kalmış.
- Will you please adjust the clock? It's slow.
Tom yavaşlamamı söyledi.
- Tom told me to slow down.
Cankurtaranlar kırmızı ışıklarda durmak zorunda değiller ama genellikle yavaşlarlar.
- Ambulances don't have to stop at red lights, but they usually slow down.
Saatim beş dakika geri kalmış.
- My watch is five minutes slow.
Sebebi saatimin beş dakika geri kalmasıydı.
- That was because my watch was five minutes slow.
Tom baş aşağı yavaş yavaş yürüyordu.
- Tom was walking slowly with his head down.
Kağıt uçak yavaş yavaş yere düştü.
- The paper plane fell slowly to earth.
Please speak more slowly!
- Please speak more slowly.
Speak more slowly, please!
- Speak more slowly, please.
He that is slow to wrath is of great understanding. --Prov. xiv. 29.
These changes in the heavens, though slow, produced Like change on sea and land, sidereal blast. --Milton.
John is very slow; he is ten seconds behind everybody else when it comes to math.
That clock is slow.
a slow train.
I'm just sitting here with a desk of cards, enjoying a slow afternoon.
... she do exist now see our relationship is just developing slowly ...
... the second fact is that the population is going to grow more slowly depending… the ...