Kule sola doğru hafifçe eğildi.
- The tower leaned slightly to the left.
Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.
- She stood silently, her head tilted slightly to one side.
En küçük şeylerden depresyona girerim.
- I get depressed by the slightest things.
En küçük bir fikrim yok.
- I don't have the slightest idea.
En ufak bir şüphe olmadan, rüya daha önceki hayattan bir hatıraydı.
- Without the slightest doubt, the dream was a memory from a previous life.
En ufak bir fikrim bile yok.
- I haven't the slightest idea.
a slight (i.e., not severe) pain.
Tom is slightly overweight.
- Tom is slightly overweight.