Yalın bir İngilizce ile konuşma yaptı.
- He made a speech in plain English.
Lütfen onu daha basitçe açıklayın.
- Please explain it more simply.
eğer basitçe açıklayamıyorsan, onu iyice anlayamamışsın.
- If you can't explain it simply, you don't understand it well enough.
Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
- Would you please explain it more simply?
Geçen gün onun bize söylediğinin tamamen bir anlamı yok, değil mi?
- What he told us the other day simply doesn't make sense, does it?
Şunu kabul edelim ki bu cümle tamamen kötü.
- Let's face it: this sentence is simply bad.
Güzel bir bayanı öperken güvenle araba sürebilen bir sürücü sadece öpücüğe hakettiği ilgiyi vermiyordur.
- Any man who can drive safely while kissing a pretty lady is simply not giving the kiss the attention it deserves.
Ben sadece okumayı çılgıncasına seviyorum.
- I simply adore reading.
Bayan Yamada büyüleyici Japon masalını düz Japoncaya çevirdi.
- Ms. Yamada translated the fascinating fairy tale into plain Japanese.
O, düz mavi bir elbise giydi.
- She wore a plain blue dress.
O, partide o kadar komikti ki gerçekten gülmeme engel olamadım.
- He was so funny at the party that I simply couldn't restrain my laughter.
Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.
- This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind.
Kendilerini düşünmekten engellemek için sadece okuyan pek çok insan vardır.
- There are very many people who read simply to prevent themselves from thinking.
Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.
- I'm just a plain office worker.
Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.
- I'm just a plain old office worker.
Nehir düzlükte menderesler çiziyor.
- The river meanders across the plain.
Üzgünüm ama bu, açıkçası olanaksızdır.
- I'm sorry, but that is simply impossible.
Açıkçası, yapmak istediğim her şeyi yapmak için zamanım yoktu.
- I simply haven't the time to do everything I want to do.
I plain forgot.
That was a simply wonderful dessert.
Simply, he just fired you.
I was simply asking a question.
... basically this works with humans as well it why if women were simply attracted ...
... What's somewhat unusual about this vision is it won't simply ...