Trafik kazası, genç adamı görme yeteneğinden mahrum etti.
- The traffic accident deprived the young man of his sight.
Kazada görme yeteneğini yitirdi.
- He lost his sight in the accident.
Köpeği görür görmez kedi kaçtı.
- At the sight of the dog, the cat ran off.
Kötü havadan dolayı şehrin görülmeye değer yerlerini görme fikrinden vazgeçtim.
- I gave up the idea of seeing the sights of the city because of the bad weather.
Hedef görüş alanında.
- The target is in sight.
Onları görüş alanımdan çıkarın.
- Get them out of my sight.
Paranın görünüşü onu çalmaya teşvik etti.
- The sight of the money tempted him into stealing.
Kanın görünüşüne asla dayanamadım.
- I never could stand the sight of blood.
Kalabalıkta onun görüntüsünü kaybettim.
- I lost sight of her in the crowd.
Biz kalabalıkta adamın görüntüsünü kaybettik.
- We lost sight of the man in the crowd.
Güzel bir manzaraydı.
- It was a beautiful sight.
Ne güzel bir manzara!
- What a beautiful sight!
İlk görüşte ona âşık oldun mu?
- Did you fall in love with her at first sight?
Adam ilk görüşte âşık oldu.
- The man fell in love at first sight.
Ham petrolün sonu görünümde.
- The end of the age of oil is in sight.
Ham petrol çağının sonu görünümde.
- The end of the era of petroleum is in sight.
Onun Shibuya bakışını yakaladım.
- I caught sight of her at Shibuya.
Bir köpeğin sadece bakışı onu korkuttu.
- The mere sight of a dog made her afraid.
Görünürde hiçbir umut yoktu.
- There was no hope in sight.
Görünürde bir ağaç yoktu.
- There was not a tree in sight.
Allah'ının nazarında bütün insanlar eşittir.
- In the sight of God, all men are equal.
Kötü hava nedeniyle, şehir gezisi düşünceleri terk edildi.
- Because of the bad weather, any thought of sight-seeing in the city was abandoned.
Onun iyi bir görme gücü vardır.
- He has a good eye sight.
Akiruno şehrindeki manzaraları görmek istiyorum.
- I want to see the sights in Akiruno city.
Manzaraları görmek için geldim.
- I've come to see the sights.
Hasta kanı görünce bayıldı.
- The patient fainted at the sight of blood.
Manzara benim kanımı dondurdu.
- The sight made my blood freeze.
Ben görünce çok korktum.
- I was much frightened at the sight.
Taze ıstakozun görünüşü iştahımı açtı.
- The sight of fresh lobster gave me an appetite.
Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
- Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
Görünürde hâlâ bir son yok.
- There's still no end in sight.
O, gözden uzak bir yere sözlüğünü sakladı.
- He hid his dictionary out of sight.
Adam kalabalığın içinde gözden kayboldu.
- The man was lost sight of in the crowd.
This is a darn sight better than what I'm used to at home!.
He's a really remarkable mean and it's very hard to get him in one's sights;.