set the precedence of the most recently defined word

listen to the pronunciation of set the precedence of the most recently defined word
الإنجليزية - التركية

تعريف set the precedence of the most recently defined word في الإنجليزية التركية القاموس.

immediate
acil

Acil tıbbi mücadeleye ihtiyacın var. - You need immediate medical attention.

Sadece bir acil operasyon hastanın hayatını kurtarabilir. - Only an immediate operation can save the patient's life.

immediate
{s} hemen

Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık. - We ate a hasty meal and left immediately.

Mağazaya gidiyorum ve kimi görüyorum? Onunla son kez buluştuğumuzdan beri kendisinde neler gittiğini bana hemen anlatmaya başlayan bir Amerikan arkadaşımı. - I go into the store, and who do I see? An American friend, who immediately begins to tell me what has been going on with him since we last met.

immediate
derhal olan
immediate
en yakın

Tom Mary'nin en yakın amiridir. - Tom is Mary's immediate supervisor.

Bu adam benim en yakın amirimdir. - This man is my immediate superior.

immediate
şimdiki

Şimdiki patronumu memnun etmek zordur. - My immediate boss is tough to please.

immediate
hazır

Ayrıntılar hemen hazır değildi. - Details weren't immediately available.

Eve vardıktan sonra derhal bir yemek hazırlamaya girişti. - Upon arriving home, he immediately set about preparing a meal.

immediate
çabuk
immediate
acele

Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık. - We ate a hasty meal and left immediately.

immediate
doğrudan dogruya
immediate
{s} dolaysız
immediate
{s} doğrudan
immediate
{s} en yakın olan
immediate
yakın/acil
immediate
(sıfat) yakın, hemen, derhal, acil, şu an ki, doğrudan, dolaysız, en yakın olan
immediate
{s} yakın

Çekirdek aile genç bir önyargıdır; aslında, aileler sadece göreli zenginliğin son 50 ya da 60 yılı içinde birkaç yakın üyenin etrafında inşa edilmiştir. - The nuclear family is a young prejudice; in fact, families have only been built around the few immediate members in the last 50 or 60 years of relative wealth.

Yakın geleceğim için planlarım yok. - I don't have plans for my immediate future.

immediate
(Askeri) BİR ÜST (KOMUTANLIK, MAKAM İÇİN)
immediate
{s} derhal

Derhal bir ambulans geldi. - An ambulance arrived immediately.

Diğer sigarayı yaktı fakat onu derhal söndürdü. - He lit another cigarette, but immediately put it out.

immediate
immediacy : yakınlık
الإنجليزية - الإنجليزية
immediate
set the precedence of the most recently defined word

    الواصلة

    SET the pre·ce·dence of the most re·cent·ly de·fined word

    التركية النطق

    set dhi presıdıns ıv dhi mōs risınli dîfaynd wırd

    النطق

    /ˈset ᴛʜē ˈpresədəns əv ᴛʜē ˈmōs ˈrēsənlē dəˈfīnd ˈwərd/ /ˈsɛt ðiː ˈprɛsədəns əv ðiː ˈmoʊs ˈriːsənliː dɪˈfaɪnd ˈwɜrd/
المفضلات