sertlik

listen to the pronunciation of sertlik
التركية - الإنجليزية
toughness
hardness
stiffness
rigidity
(Jeoloji) competence
choiceness
disagreeableness
(Tıp) induration
shortness
strict
gruffness
astringency
exactingness
crabbedness
rough
austereness
(Biyokimya) sclerosis
violence
rigidness
sharp
acrimony
hard
(Havacılık) hardiness
flintiness
acrimonious
intemperance
harshness

Harshness should be avoided in those cases. - Bu tür durumlarda, sertlikten kaçınılmalı.

hardness; toughness
rigor
strength
inclemency
curtness
pungency
strength, potency; sharpness, pungency
headiness
fierceness
rigour [Brit.]
severity
asperity
solidity
firmness
starch
sharpness
harshness, severeness, roughness
bitterness
kick
austerity
hardness, toughness; sharpness, pungency, potency; severity, rigour, rigor; acrimony, asperity; violence
steeliness
vehemence
brusqueness
abruptness
rudeness
grimness
roughness
sternness
rigorousness
stringency
horniness
unyieldingness
obduracy
rigour
inflexibility
turbulence
vehemency
wiriness
{i} strictness
rigorism
{i} stoniness
fierce
sert
harsh

The prouder the individual, the harsher the punishment. - Birey ne kadar gururlu olursa, ceza o kadar sert olur.

We must adapt to today's harsh realities. - Bugünün sert gerçeklerine adapte olmalıyız.

sert
rigid

He is rigid in his views. - O, görüşlerinde serttir.

There's a very rigid hierarchy in the Civil Service. - Sivil Hizmette çok sert bir hiyerarşi var.

sert
{s} hard

The wind blew too hard for them to play in the park. - Parkta oynayamayacakları kadar rüzgar çok sert esti.

The book is available in both hard and soft-cover versions. - Bu kitabın hem sert hem de yumuşak kapak sürümleri mevcuttur.

sert
firm
sert
{s} stiff

I have a bad stiff neck. - Benim kötü bir sert ensem var.

Their muscles are stiff. - Onların kasları sert.

sert
{s} rough

The bark of this tree is very rough. - Bu ağacın kabuğu çok sert.

So, players were often seriously injured and sometimes even killed in these rough games. - Bu sert oyunlarda oyuncular sıklıkla ciddi olarak yaralanır ve hatta bazen ölürdü.

sert
stern

Her stern look got him to quit talking. - Onun sert görünümü onu konuşmaktan vazgeçirdi.

Her stern look told the boys that they were in trouble. - Onun sert görünüşü çocuklara başlarının belada olduğunu söylüyordu.

sert
{s} solid

When water freezes and becomes solid, we call it ice. - Su donduğunda ve sertleştiğinde, biz buna buz deriz.

sert
(Hukuk) severe

He severely criticized the mayor. - Belediye başkanını sert bir biçimde eleştirdi.

Jack is very severe with his children. - Jack çocuklarına çok serttir.

sertlik (içkide)
bite
sertlik derecesi
hardness
sertlik değeri
hardness value
sertlik ölçme
hardness measurement
sertlik ölçme aygıtı
hardness tester
sertlik apresi
stiffness finish
sertlik ayan
contrast control
sertlik ayarı
contrast control
sertlik deneyi
hardenability test
sertlik deneyi
hardness test
sertlik derecesi
degree of hardness
sertlik derecesini belirleyen hedef hassasiyet göstergesi; patlama zaafiyeti
(Askeri) target vulnerability indicator designating degree of hardness; susceptibility of blast; and K-factor
sertlik değişimi
hardness variation
sertlik düğmesi
(Teknik,Televizyon) contrast control knob
sertlik eğimi
hardness gradient
sertlik gradyanı
hardness gradient
sertlik katsayısı
(Gıda) modulus of rigidity
sertlik katsayısı
(Çevre) roughness coefficient
sertlik katsayısı
coefficient of hardness
sertlik modülü
rigidity modulus
sertlik oranı
contrast ratio
sertlik sayısı
hardness number
sertlik testi
hardness test
sertlik verme
(Madencilik) annealing
sertlik yanlısı politikacı
hawk
sertlik çarpanı
rigidity modulus
sertlik ölçeği
hardness scale
sert
{s} bad

I have a bad stiff neck. - Benim kötü bir sert ensem var.

sert
hardcore
sert
{s} strong

This coffee is really strong. - Bu kahve gerçekten sert.

Tom's drink is stronger than yours or mine. - Tom'un içkisi seninkinden ya da benimkinden daha sert.

sert
{s} brutal

The uprising was brutally suppressed. - İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.

No one can work under such brutal conditions. - Böyle sert koşullar altında hiç kimse çalışamaz.

sert
(İnşaat) aggressive
sert
{s} austere
sert
tough

He acts like a tough guy. - Sert bir adam gibi davranıyor.

Tom can hang tough, I am sure. - Tom sertleşebilir, eminim.

sert
bitter

I'm not bitter at all. - Ben hiç sert değilim.

Why are you so bitter against her? - Ona karşı niçin öyle sertsin?

sert
fierce

I hear the competition is pretty fierce. - Yarışmanın oldukça sert olduğunu duydum.

It is said that the Sentinelese are extremely fierce people. - Sentinel yerlilerinin oldukça sert insanlar olduğu söylenilmektedir.

sert
{s} violent

I'm not a violent person. - Ben sert bir insan değilim.

Tom is violent and dangerous. - Tom sert ve tehlikelidir.

(duygu) sertlik
virulence
sert
wild
sert
hard-bitten
sert
grum
sert
leather

This steak is as tough as shoe leather. - Bu biftek ayakkabı derisi kadar sert.

sert
indurate
sert
biting
sert
bristly
sert
(Dilbilim) fortis
sert
get-tough
sert
nonindulgent
sert
severly
sert
ironbound
sert
short
sert
furious
sert
acerb
sert
peppery
sert
inflexible

The rule is utterly inflexible. - Kural tamamen serttir.

sert
hard-line
sert
pointed
sert
stand-up
sert
self-sufficient
sert
uncompromising
sert
hard-set
sert
duro
sert
(Argo) ruff
sert
horny
sert
incisive
sert
acrimonious

Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split. - Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.

Tom and Mary had an acrimonious divorce and custody battle for their children. - Tom ve Mary'nin çocukları için sert bir boşanma ve velayet savaşı vardı.

sert
hot-headed
sert
lenten
sert
(Konuşma Dili) hard-featured
sert
pronounced
sert
unpermissive
sert
(Dilbilim) aspirated
sert
(Jeoloji) competent
sert
hard-and-fast
sert
hardcase
sert
fiery
sert
cast-iron
sert
hard-hitting
sert
ill-natured
sert
(Argo) tuff
sert
abrupt
sert
unsparing
sert
impetuous
sert
turbulent
sert
scabrous
sert
driving
sert
obdurate
sert
trenchant
sert
sharp-set
sert
piercing

It was piercingly cold outside. - Dışarıda çok sert bir soğuk vardı.

sert
{s} keen
sert
coriaceous
sert
uncharitable
sert
repressive
sert
starchy
sert
unkind
sert
ferocious
sert
adamant
sert
stony
sert
unyielding
sert
curt
sert
spanking
sert
gruff
sert
scathing
sert
heady
sert
fresh

In this harsh, petty world where money does the talking, his way of life is like a breath of fresh air. - Paranın konuştuğu bu sert, küçük dünyada, onun hayat tarzı derin bir nefes taze hava gibi.

sert
smart
sert
grim

In this line of work, if you make a grim face the customers won't come. - Bu iş sırasında, sert surat yaparsan, müşteriler gelmez.

sert
steely
sert
rude
sert
rigorous
sert
acrid
sert
dour
sert
vitriolic
sert
boisterous
sert
intemperate
sert
hirsute
sert
dys-
sert
leathery
sert
strict

She was very strict with her children. - O çocuklarına karşı çok sertti.

Alice was frightened of her strict mother. - Alice sert annesinden korkmuştu.

sert
a stiff
sert
a fierce
sert
harsher

The prouder the individual, the harsher the punishment. - Birey ne kadar gururlu olursa, ceza o kadar sert olur.

sert
harder

There's nothing harder than a diamond. - Elmastan daha sert bir şey yoktur.

Iron is harder than gold. - Demir altından daha serttir.

Sert
(Tıp) indurated
destekli sertlik test cihazı
(İnşaat) shore hardness tester
dielektrik sertlik
dielectric rigidity
doğal sertlik
natural hardness
elmas koni sertlik deneyi
(Havacılık) diamond pyramid hardness test
geçici sertlik
temporary hardness, bicarbonate hardness
kendi kendine sertlik verme
self-annealing
kızıl sertlik
red hardness
manyetik sertlik
magnetic rigidity
minimum sertlik
minimum hardness
rockwell sertlik deneyi
rockwell hardness test
rockwell sertlik test cihazı
(İnşaat) rockwell hardness tester
rockwell sertlik ölçeği
rockwell hardness scale
sert
hard; tough
sert
get tough
sert
exact
sert
(içki) short
التركية - التركية
Minerallerin çizilmeye karşı gösterdikleri direnç
Sert, katı olma durumu
Sert, kırıcı, katı davranış, şiddet, husumet: "Fazla içliliği erkekliğe yakıştıramadığından kendini her zaman yapma bir sertliğin arkasına gizlerdi."- H. Taner
Sert, kırıcı, katı davranış, şiddet, husumet
(Osmanlı Dönemi) ŞEKM
SERT
(Osmanlı Dönemi) Aşağı getirmek
SERT
(Osmanlı Dönemi) Yutmak.SERT $ : Çiriş mâaunu
Sert
dik
Sert
(Osmanlı Dönemi) ÇETİN
sert
Sarsıcı niteliği olan, çarpıcı, keskin, hafif karşıtı
sert
Gönül kırıcı, katı, ters: "... sarardı, dudakları titredi, ama adam sert bir davranışla kadehi kadının eline tutuşturdu."- H. E. Adıvar
sert
Kolay dayanılmayan, zor katlanılan, etkili, yumuşak karşıtı
sert
Esnekliği az olan, kolayca eğilip bükülmeyen: "Tabakanın sert yaylı kapağını tak diye kapatıyor."- T. Buğra
sert
Titizlikle uygulanan, sıkı
sert
Güçlü kuvvetli
sert
Esnekliği az olan, kolayca eğilip bükülmeyen
sert
Güçlü kuvvetli: "Kapıyı kapadı, döndü, sert adımlarla ilerledi."- M. Ş. Esendal
sert
Çizilmesi, kırılması, kesilmesi veya çiğnenmesi güç olan, pek, katı, yumuşak karşıtı
sert
örümcek
sert
Hırçın, öfkeli, hiddetli: "Zaten Atatürk'ün ne vakit öfkesine kapılarak herhangi bir kimseye karşı herhangi bir sert harekette bulunduğunu kim hatırlar?"- Y. K. Karaosmanoğlu
sert
Bağışlaması, hoşgörüsü olmayan
sert
Gönül kırıcı, katı, ters
sert
Bağışlaması, hoşgörüsü olmayan: "Birçokları beni dik ve sert olduğum için belki sevmiyorlardı."- M. Ş. Esendal
sert
Hırçın, öfkeli, hiddetli
sertlik
المفضلات