تعريف secured في الإنجليزية التركية القاموس.
- (Ticaret) teminatlı
- (Bilgisayar) güvenli
Pencereler güvenli olmalı.
- The windows must be secured.
- {f} bağla
- emniyetli
- {s} güvenceye alınmış
- {s} sigortalı
- {s} sağlam
- {f} bağla: adj.bağlanmış
- {f} güven altına al: adj.emniye
- {s} teminât depozitli
- {s} depozitli
- secure
- {f} güvenceye almak
Savunma avukatı onun beraatini güvenceye almak için Tom adına elinden geleni yaptı.
- The defence attorney did his best on behalf of Tom to secure his acquittal.
- secure
- {f} sağlamlaştırmak
- secured bond
- (Ticaret) teminatlı tahvil
- secured creditor
- (Kanun,Ticaret) teminatlı alacaklı
- secured bond
- güvenli bağ
- secured loan
- teminatlı kredi
- secured account
- (Ticaret) teminatlı hesap
- secured bonds
- (Kanun) teminatlı tahviller
- secured by a patent
- patentli
- secured debt
- (Ticaret) güvenceli borç
- secured liability
- (Ticaret) güvenceli borç
- secured loan
- (Ticaret) teminatlı borçlanma
- secured transaction
- (Ticaret) teminat işlemi
- secure
- {f} sağlamak
- secure
- korumak
O, dolabını korumak için bir asma kilit kullanır.
- To secure his locker, he uses a padlock.
- secure
- {s} güvenilir
- secure
- {f} sağlama almak
Bir koltuğu sağlama almak için yapman gereken bütün şey sırada beklemektir.
- All you have to do to secure a seat is to wait in line.
- secure
- güvenliğini sağlamak
- secure
- (Kanun) teminat altına almak
- secure
- emniyete almak
- secure
- güvence altına almak
- secure
- güvende
Mali açıdan güvendeyim.
- I'm financially secure.
İşim ne kadar güvende?
- How secure is my job?
- secure
- (Kanun) hapsetmek
- secure
- emniyetlemek
- secure
- (Askeri) BAĞLAMAK: Bir yere sıkıca tutturmak
- secure
- (Ticaret) endişesi olmayan
- secure
- sıkıca kapatmak
- secure
- garanti altına alma
- secure
- sımsıkı kapamak
- secure
- güven altına almak
- secure
- (Kanun) garanti etmek
- secure
- (Kanun) rehine koymak
- secure
- muhafaza etmek
- secure
- (Bilgisayar) güvenlik
- secure
- (Kanun) temin etmek
- secure
- güvencede
- secure
- şüphesiz
- secure
- kuşkusuz
- secure
- sıkı sıkı kapalı
- secure
- güvenli
Onunla birlikte güvenli hissediyorum.
- I feel secure with him.
Bu onların işlerinin güvenli olmasından dolayıdır.
- This is because their jobs are secure.
- secure
- {f} güven altına al
- secure
- emin
Emniyet kemerinizin güvenle bağlanmış olduğundan emin olun.
- Please make sure that your seat belt is securely fastened.
Güvenli ve emin hissediyorum.
- I feel safe and secure.
- secure
- ele geçirmek
- secure
- almak
Bir koltuğu sağlama almak için yapman gereken bütün şey sırada beklemektir.
- All you have to do to secure a seat is to wait in line.
Savunma avukatı onun beraatini güvenceye almak için Tom adına elinden geleni yaptı.
- The defence attorney did his best on behalf of Tom to secure his acquittal.
- secure
- emniyette
- secure
- garantili
- secure
- sıkı sıkı kapamak
- secure
- kesin
- secure
- elde etmek
- collateral loan, secured loan
- teminat kredi, güvenli kredi
- credit secured by collateral
- teminatlı kredi
- secure
- {f} bağla
Tom ipi güvenli bir biçimde bağladı.
- Tom knotted the rope securely.
Emniyet kemerinizin güvenle bağlanmış olduğundan emin olun.
- Please make sure that your seat belt is securely fastened.
- secure
- sigortalamak
- secure
- {f} iyice kapamak
- secure
- tehlikeden uzak
- secure
- {s} sağlam
Garaj kapısını sağlama alın.
- Secure the garage door.
Bir koltuğu sağlama almak için yapman gereken bütün şey sırada beklemektir.
- All you have to do to secure a seat is to wait in line.
- secure
- muhafazalı
- secure
- {f} bağlamak
- secure
- {f} sağlama bağlamak
- secure
- sımsıkı secureness
- secure
- {f} güven altına al: adj.güvende
- secure
- securelyemniyetle
- secure
- {f} teminât vermek
- secure
- {f} bağla: adj.güvenli
- secure
- çengellemek