تعريف savaş في التركية الإنجليزية القاموس.
- warfare
Dan was in the special forces and they teach them psychological warfare there.
- Dan özel kuvvetlerdeydi ve onlar orada onlara psikolojik savaş öğretiyorlar.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
- (isim) War
Our son died during the war.
- Oğlumuz savaşta öldü.
While the civil war went on, the country was in a state of anarchy.
- İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.
- battle
Many soldiers suffered terrible wounds in the battle.
- Birçok asker savaşta kötü yaralardan acı çekti.
Battle's never proven peace.
- Savaş asla barışı kanıtlamamıştır.
- combat
He was sent into combat.
- O, savaşa gönderildi.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
- campaign
Eisenhower had campaigned to end the war.
- Eisenhower, savaşı sona erdirmek için mücadele etti.
- fray
- crusade
- struggle
There's no sign of a struggle.
- Bir savaş işareti yok.
Tom and Mary struggled to make ends meet.
- Tom ve Mary sonunda kavuşabilmek için savaştılar.
- struggle, fight, striving
- fight
A great warrior radiates strength. He doesn't have to fight to the death.
- Büyük bir savaşçı güç yayar. O ölümüne savaşmak zorunda değildir.
Farragut captured New Orleans without a fight.
- Farragut, New Orleans'ı savaş olmadan ele geçirdi.
- fighting
There was fighting in the streets.
- Sokaklarda savaş vardı.
The fighting lasted one week.
- Savaş bir hafta sürdü.
- conflict
The First World War began as a regional conflict and become one of history's worst humanitarian catastrophes.
- Birinci Dünya Savaşı bölgesel bir çatışma olarak başlamış ve tarihin en kötü insanlık felaketlerinden biri olmuştur.
The Winter War was a military conflict between Finland and the Soviet Union.
- Kış Savaşı, Finlandiya ile Sovyetler Birliği arasındaki askeri bir çatışmaydı.
- war; battle; fight, struggle, combat; martial
- wartime
Looting, raping, and plundering are common during wartime.
- Yağma, tecavüz ve talan, savaş sırasında yaygındır.
After seven years of wartime captivity, Tom was a broken man.
- Yedi yıllık savaş esaretinden sonra Tom çökmüş bir adamdı.
- fought
People fought over supplies.
- İnsanlar malzemeler için savaştı.
I didn't know that Mr. Williams fought in the Vietnam War.
- Bay Williams'ın Vietnam Savaşı'nda savaştığını bilmiyordum.
- strife
- game
This game has you battle against hordes of evil stoats.
- Bu oyun seni kötü gelincik sürülerine karşı savaştırır.
- action
The army was involved in a number of brilliant actions during the battle.
- Ordu savaş sırasında bir dizi görkemli eylemlerde yer aldı.
Tom began to experience remorse for his actions during the war.
- Tom, savaş sırasındaki eylemleri için pişmanlık duymaya başladı.
- wage war
- hostilities
- the battle
- savaş hali
- warfare
- savaş durumu
- warfare
- savaş kışkırtıcısı
- warmonger
We're not warmongers.
- Biz savaş kışkırtıcısı değiliz.
- savaş alanı
- field
The wounded soldiers were left in the field.
- Yaralı askerler savaş alanında bırakıldı.
- savaş baltası
- tomahawk
- savaş yanlısı
- pro-war
- Savaş Esiri Bilgi Sistemi
- (Askeri) Prisoner of War Information System
- Savaş tanrısı
- Mars
- savaş alanı
- shambles
- savaş alanı
- battleground
Fadil and Layla's married life was a battleground.
- Fadıl ve Leyla'nın evlilik yaşamı bir savaş alanıydı.
- savaş alanı
- theater of war
- savaş alanı
- battlefield
The battlefield was full of the dead and the dying.
- Savaş alanı ölülerle ve ölenlerle doluydu.
He cheated death many times on the battlefield.
- Savaş alanında defalarca kefeni yırttı.
- savaş amacı
- (Hukuk) animus belli
- savaş arabası
- combat car
- savaş arası dönem
- (Askeri) inter-war period
- savaş atı
- charger
- savaş atı
- steed
- savaş atı
- warhorse
- savaş açmak
- take up the hatchet
- savaş açmak
- to start a war; to begin to fight
- savaş açmak
- to wage war (on/against)
- savaş baltası
- hatchet
They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long.
- Onlar şimdi şiddetle mücadele ediyorlar fakat çok uzun zaman geçmeden önce savaş baltasını gömeceklerine sizi temin ederim.
Let's bury the hatchet and be friends again!
- Savaş baltasını gömelim ve tekrar arkadaş olalım!
- savaş baltası
- broad axe
- savaş baltası
- battle axe
- savaş baltası ile vurmak
- tomahawk
- savaş baltasını gömmek
- bury the hatchet
- savaş baltasını çıkarmak
- take up the hatchet
- savaş başlatmak
- go to war
- savaş başlığı
- warhead
- savaş bilimi
- strategy
- savaş birlikleri
- combat troops
- savaş birliği
- combat unit
- savaş boyası
- war paint
- savaş bulutları
- war clouds
- savaş bunalımı
- battle fatigue
- savaş bunalımı
- shell shock
- savaş bölgesi
- (Hukuk) war zone
- savaş bölgesi
- battleground
- savaş bölgesi
- theater of war
- savaş dansı
- war dance
- savaş durumu
- belligerency
- savaş durumu
- belligerence
- savaş durumu
- state of war
- savaş durumunda
- (Hukuk) in the event of war
- savaş durumundaki
- belligerent
- savaş düzeni
- battle order
- savaş düzeni
- order of battle
- savaş düzeni alma
- deployment
The general ordered the deployment of two battalions.
- General, iki taburun savaş düzeni almasını emretti.
- savaş düzenine girmiş
- embattled
- savaş düzenine sokmak
- embattle
- savaş dışı sivillerin tahliyesi harekatı
- (Askeri) noncombatant evacuation operation
- savaş ekonomisi
- (Hukuk) war economy
- savaş emri
- battle order
- savaş esiri
- prisoner of war
- savaş eğitimi
- combat training
- savaş ganimetleri mahkemesi
- prize court
- savaş gazı
- war gas
- savaş gemisi
- warship
Several American warships were sent to Panama.
- Birçok Amerikan savaş gemisi Panama'ya gönderildi.
It was a big black American warship.
- Büyük siyah bir Amerikan savaş gemisiydi.
- savaş gemisi
- battleship, warship
- savaş gemisi
- (küçük) gunboat
- savaş gemisi
- battleship
Tom and Mary are playing battleship.
- Tom ve Mary savaş gemisi oynuyorlar.
- savaş gemisi
- (Hukuk) ship of war
- savaş gemisi filikası
- launch
- savaş gemisi güvenliği
- master at arms
- savaş gereçleri
- munitions
- savaş gereçleri
- ordnance
- savaş görmüş
- warworn
- savaş görmüş
- seasoned
- savaş görmüş asker
- seasoned soldier
- savaş gücü
- war establishment
- savaş hakları
- belligerent rights
- savaş hali
- state of war
- savaş halinde
- embattled
- savaş halinde olmak
- be at war with
- savaş harici askeri harekatlar
- (Askeri) military operations other than war
- savaş helikopteri
- gunship
- savaş helikopteri
- helicopter gunship
- savaş hilesi
- stratagem
- savaş hukuku
- (Hukuk) law of war, jus belli
- savaş ilan etmeden yapılan ani saldırı
- sneak attack
- savaş ilan etmek
- proclaim war
- savaş ilan etmek
- to declare war (on/against sb)
- savaş ilanı
- declaration of war
- savaş ile ilgili
- war
- savaş ile ilgili
- warlike
- savaş kararı
- the arbitrament of war
- savaş karşıtı kimse
- peacenik
- savaş kurbanları
- victims of war
- savaş kışkırtıcılığı
- warmongering
- savaş malzemeleri
- munition
- savaş malzemesi sağlamak
- munition
- savaş manevrası
- war game
- savaş muhabiri
- war correspondent
- savaş narası
- battle cry
- savaş narası
- war cry
- savaş nedeni
- act of war
- savaş nedeni
- (Hukuk) casus belli
- savaş oyunu
- war game
- savaş resmi
- battle piece
- savaş sanatı
- the trade of war
- savaş sonrası
- postwar
The merchant accumulated tremendous fortune during the postwar era.
- Tüccar, savaş sonrası döneminde muazzam servet biriktirdi.
Tom belongs to the postwar generation.
- Tom savaş sonrası kuşağa aitti.
- savaş sonrası nevroz
- battle fatigue
- savaş sonrası ruhsal bozukluk
- combat fatigue
- savaş statüsü
- (Hukuk) belligerency
- savaş stratejisine uygun
- strategic
- savaş suçları
- war crimes
- savaş suçları
- (Hukuk) crimes of war, war crimes
- savaş suçlusu
- war criminal
- savaş suçu
- war crime
- savaş suçu
- war guilt
- savaş tanrısı
- war god
- savaş tatbikatı
- war game
- savaş tazminatı
- (Hukuk) war indemnities
- savaş tazminatı
- war reparations
- savaş tazminatı
- reparations
- savaş tazminatı
- war debt
- savaş tehdidi
- saber-rattling
- savaş tehdidi
- big stick
- savaş tehdidi
- sabre rattling
- savaş tehdidinde bulunmak
- rattle the saber
- savaş tehdidinde bulunmak
- rattle the sabre
- savaş tutsağı
- prisoner of war
- savaş uçağı
- warplane
- savaş uçağı
- fighter
That fighter plane dropped a bomb.
- O savaş uçağı bir bomba attı.
- savaş uçağı
- war plane
- savaş uçağı
- combat plane
- savaş vergisi
- conscription
- savaş vergisi
- conscription of wealth
- savaş vermek
- fight
- savaş yetimi
- war orphan
- savaş yorgunu
- warweary
- savaş yorgunu
- warworn
- savaş zamanı
- wartime
- savaş çığlığı
- slogan
- savaş öncesi
- prewar
I love old prewar gangster movies.
- Ben eski savaş öncesi gangster filmlerini seviyorum.
- savaş öncesi dönem
- (Ticaret) prewar era
- Savunma Bakanlığı Savaş Esiri (POW)/Kayıp Personel (MP) Ofisi
- (Askeri) Defense Prisoner of War (POW)/Missing Personnel (MP) Office
- hızlı savaş gemisi
- cruiser
- temsili savaş
- proxy war
- savaşlar
- wars
Barack Obama is aiming for an international ban on nuclear weapons, but is not against them in all wars.
- Barack Obama, nükleer silahlarla ilgili uluslararası bir yasaklamayı hedefliyor, fakat tüm savaşlarda onlara karşı değil.
I have never believed in wars.
- Hiçbir zaman savaşlara inanmadım.
- savaşlar
- battles
The battle of the Somme was one of the bloodiest battles in human history.
- Somme savaşı insanlık tarihinde en kanlı savaşlarından biriydi.
The soldier never got scars from battles.
- Askerin savaşlardan kalan hiç yara izi yoktu.
- Milli Savaş Esiri Bilgi Merkezi
- (Askeri) National Prisoner of War Information Center
- Müthiş savaş
- Armageddon
- atomik, biyolojik ve kimyasal silahlarla savaş
- waging war with atomic biological and chemical devices
- atomik, biyolojik ve kimyasal silahlarla savaş
- ABC warfare
- avrupa savaş uçağı
- (Askeri) europe fighter aircraft
- bakteriyolojik savaş
- bacteriological warfare
- balıkçı gemisi süsü verilmiş savaş gemisi
- Q ship
- balıkçı gemisi süsü verilmiş savaş gemisi
- Q boat
- biyolojik savaş
- germ warfare
- biyolojik savaş
- biological warfare
- biyolojik savaş ajanı
- (Biyoloji) biological warfare agent
- bozguncu savaş
- (Askeri) catalytic war
- denizaltılara karşı silahlı savaş gemisi
- corvette
- din uğruna savaş
- jihad
- düşman savaş esiri
- (Askeri) enemy prisoner of war
- düşman savaş esiri/sivil stajyer
- (Askeri) enemy prisoner of war/civilian internee
- düşman ticaret gemilerine saldıran savaş gemisi
- raider
- ekonomik savaş
- (Askeri,Ticaret) economic warfare
- elektronik savaş
- (Askeri) radar countermeasure
- eski savaş gemisi
- man of war
- geleceğe yönelik savaş malzemeleri üreten fabrika
- shadow factory
- gerçek savaş
- shooting war
- göğüs göğüse savaş
- close combat
- göğüs göğüse savaş
- close fight
- göğüs göğüse savaş
- grapple
- iki tarafında zararlı çıktığı savaş
- Cadmean victory
- ingiliz savaş şiiri
- english war poetry
- iç savaş
- civil war
Davis did not want civil war.
- Davis, iç savaş istemiyordu.
It prevented a civil war.
- Bu bir iç savaş engelledi.
- iç savaş
- intestine war
- kanlı savaş
- shooting war
- kardeş kardeşe savaş
- fratricidal war
- kaçak savaş malzemesi
- contraband of war
- kimyasal savaş
- chemical warfare
- klor savaş gazı
- chlorine war gas
- küçük savaş gemileri donanması
- mosquito fleet
- makedonya savaş birliği
- phalanx
- merkezi savaş
- (Askeri) central war
- meşeden yapılmış eski savaş gemileri
- (ıng.) hearts of oak
- nükleer savaş
- nuclear war
- nükleer savaş
- nuclear warfare
- nükleer silah kullanılmayan savaş
- conventional warfare
- psikolojik savaş
- psychologic warfare
- psikolojik savaş
- (Hukuk) psychological war
- psikolojik savaş
- pyschological warfare
- sivil görünümlü savaş gemisi
- Q boat
- sivil görünümlü savaş gemisi
- Q ship
- sosyal sınıflar arası savaş
- class war
- soğuk savaş sonrası dönem
- (Hukuk) post-Cold War era
- soğuk savaş/
- harp cold war
- sıcak savaş
- shooting war
- sınırlı savaş
- (Hukuk) limited war
- topyekun savaş
- (Askeri) all out war
- topyekûn savaş
- total war
- topyekün savaş
- (Hukuk) total war
- tuşlarla idare edilen savaş
- push button war
- tuşlarla idare edilen savaş
- push button warfare
- uzaktan kumandalı savaş
- push button warfare
- uzaktan kumandalı savaş
- push button war