salma

listen to the pronunciation of salma
التركية - الإنجليزية
(Denizcilik) Fin keel
(water) that is not dammed up or stagnant, continuously running (water)
turning (an animal) out to graze
prov. a sleeve
putting out (roots, shoots)
release, releasing; sending
sending, dispatching
(animal) which has been let out to graze
release, setting (someone, something) free
aviary; cote, loft
head tax (levied in a village)
hist. a policeman
release
sal
raft

The boys built a raft. - Çocuklar bir sal yaptı.

The boy went down the river on a raft. - Çocuk bir sal üstünde nehirden aşağıya doğru gitti.

salmak
release
salma gezmek
to wander around idly
salma omurga
fin
salma omurga
(gemi) centerboard
salma omurga
centreboard [Brit.]
salma sulama
flooding method
boru salma
(Tıp) tubage
korku salma
terror
sal
ferry
salmak
set free
salmak
loose
salmak
emit
salmak
send
salmak
put
salmak
let go
sal
emit
sal
timber hitch
salmak
secrete
salmak
send forth
sal
mantilla
salmak
out let
fare salma
mousing
hesaplanan havadan salma noktası; muhtemel durum alternatif yol planı
(Askeri) computed air release point; contingency alternate route plan
sal
float

Tom floated down the river on a raft. - Tom bir sal üzerinde nehirden aşağı süzülüyordu.

Tom floated downstream on a raft. - Tom bir salla akıntı yönünde batmadan yüzdü.

sal
prov. coffin
sal
mug

Dan was assaulted by a mugger. - Dan bir soyguncu tarafından saldırıya uğradı.

The mayor of Naples has apologised to a US tourist who was beaten up by local residents shortly after he was mugged. - Napoli belediye başkanı, saldırıya uğradıktan kısa bir süre sonra yerel halk tarafından dövülen bir Amerikalı turistten özür diledi.

salmak
(for an animal) to attack (someone, something)
salmak
(for a ship) to move in various directions (while riding at anchor). Saldım çayıra, Allah/Mevla kayıra. (Konuşma Dili) I've turned the animals out to pasture (or I've let the children go out by themselves); God willing, they'll come back safe and sound
salmak
to require (someone) to pay or contribute (something) (as a head tax)
salmak
to set (someone, something) free, let (someone, something) go, release
salmak
to let (someone, an animal) attack, turn (someone, an animal) loose on
salmak
to let go, to set free, to loose, to release; to send; to emit; to add, to put
salmak
to send, dispatch
salmak
(köpek vs.) unleash
salmak
to turn (an animal) out to graze in (a place); to channel or direct (something) into (a place)
salmak
let off
salmak
(for a plant) to put out, put forth (shoots, roots)
salmak
to add (something) to (a food)
salmak
let out
salmak
to lower (something) into (a place)
salmak
unbind
tava salma sulaması
(Tarım) check flooding
التركية - التركية
(Denizcilik) Salma, yelkenli teknelerin altında bulunan denge sağlamaya yarayan ağırlıktır. Genelde kurşundan yapılır, ağır olması gerekir çünkü yelkenlerin yarattığı kuvvete dengeleyici bir ters kuvvet üretmesi gerekir. Eğer yeteri kadar ağır olmazsa tekne sert bir rüzgârda alabora olabilir. Diğer fonksiyonu da yandan gelen rüzgârın tekneyi rüzgâr altına sürüklemesine engel olmaktır
(Hukuk) Köy gelirlerinden olup ayni veya nakdi alınan gelir
Salmak işi
Bir teknenin rüzgara veya akıntıya bağlı olarak dönmesi
Genellikle köylerde işlerin görülmesi için ihtiyar heyetinin kararıyla her evden toplanması gereken para
Kuş üretme odası
Yelkenli teknelerin altında bulunan denge sağlamaya yarayan ağırlık
Sürekli akan (su)
Bazı elbiselerinin kolunun yeninden sarkan uzun kumaş parçası
Kuş beslenip üretilen özel yer
Bazı köylü giysilerinde kolun yeninden sarkan kumaş parçası
Köylerde halktan toplanacak para tutarını sağlamak için herkese biçilen pay
Köy ihtiyar heyetinin kararıyla, köy işlerinin görülmesi için köylüden alınan para
Osmanlı devletinde kol gezen kolluk eri
Başıboş bırakılmış hayvan
Kuşların üretilmesine ayrılan oda
Kimi köylü giysilerinde kolun yeninden sarkan kumaş parçası
Pirinçle pişirilen bir tür yemek
Sürekli akan su
Başıboş gezen (hayvan)
Pirinçli bir çeşit et yemeği
SALMA'
(Osmanlı Dönemi) Kesmek
salma tomruk
Salma erlerin gece yakaladıkları suçluları kapadıkları yer
salmak
Sürmek: "Bunun içindir ki dal budak saldı, yemiş vermeğe başladı."- R. E. Ünaydın
SAL
(Osmanlı Dönemi) f. Sene, yıl
SAL
(Hukuk) Yıl, içinde bulunulan yıl
sal
At arabası üzerine saman taşımak için uzun ağaç kalaslarla kurulan düzenek
sal
Birçok kalın direk yan yana bağlanarak yapılan, düz ve korkuluksuz deniz veya ırmak taşıtı: "Dalgaları ufukları örten bir denizde, küçük bir sal parçası üstünde bir boraya mı tutulduk?"- Y. K. Karaosmanoğlu
sal
Tabut
sal
Birçok kalın direk yan yana bağlanarak yapılan, düz ve korkuluksuz deniz veya ırmak taşıtı
sal
ırmağın üstünden aktığı büyük yassı taş
sal
Yıl, sene
sal
ince büyük yüzeyli taş
salmak
Vergi yüklemek. Üzerine yürütmek
salmak
Gemi demir üzerinde dört yana dönmek
salmak
Sarkıtmak
salmak
Koymak, katmak
salmak
Bakmamak, ilgilenmemek, özen göstermemek
salmak
Göndermek, yollamak
salmak
Saldırmak: "Aç kurt, yılana da salar, taşa da! dedi."- M. Ş. Esendal
salmak
Yüklemek
salmak
Demir üzerinde dört yana dönmek
salmak
Saldırmak
salmak
Bağımlılığına, tutukluluğuna veya baskı altındaki durumuna son vererek serbest kılmak, bırakmak, koyuvermek: "Derhâl kapının zincirini salıvererek kanadı arkasına kadar açtı."- E. E. Talu
salmak
Bağımlılığına, tutukluluğuna veya baskı altındaki durumuna son vererek serbest kılmak, bırakmak, koyuvermek
salmak
Üzerine yürütmek
salmak
Göndermek, yollamak: "Bununla beraber peşine adam salmak gerekir."- A. Gündüz
salmak
Uğratmak
salmak
Koymak, katmak: "Halk ruhunun benliğinizde yeniden uyanıp hararetini gönlünüze saldığını duyarsınız."- R. H. Karay
salmak
Sürmek
الإنجليزية - التركية

تعريف salma في الإنجليزية التركية القاموس.

SAL
(Askeri) hafif silahlar dolabı (small arms locker)
Sal
{i} kimyasal tuz
Sal
{i} tuz [kim.]
Sal
tuz
salma
المفضلات