sallar

listen to the pronunciation of sallar
التركية - الإنجليزية
shakes
plural form of shake
Third-person singular simple present indicative form of shake
Handsplit shingles
Usually made from cedar, these are hand-split from raw cedar blocks, preferably along the edge grain If you have these consider attending an AA meeting
A pattern of behavior including twitches, tics and spasms typical of withdrawal from addiction; usually following the
plural of shake
Shakes are a rough type of wooden shingle, usually redwood, cedar or cypress They can be either: handsplit, handsplit and sawn on one side, or handsplit and sawn on both sides They are non-uniform in size and shape and give a rustic look to the exterior of the home Shakes can be applied in a single course, where all of them are exposed to the elements or a double course in which only the top layer is exposed Shakes are prone to cupping, a rolling of the shake toward the center, and checking, which is cracking or splitting
third-person singular of shake
Roof covering usually made from cedar Cedar shakes are usually split by and to give a rough appearance with irregular size and shape
Thin rectangular pieces of wood split from a bolt and used for roofing or siding
Delirium tremors
A hand-split cedar shingle roofing material
sal
raft

The boy went down the river on a raft. - Çocuk bir sal üstünde nehirden aşağıya doğru gitti.

Tom floated downstream on a raft. - Tom bir salla akıntı yönünde batmadan yüzdü.

salla
shook

Tom shook his head to say no. - Tom hayır demek için kafasını salladı.

We shook nuts from the tree. - Biz ağaçtan fındıkları salladık.

salla
{f} shake

We felt the house shake. - Evin sallandığını hissettik.

In an earthquake, the ground can shake up and down, or back and forth. - Bir depremde, yer yukarı ve aşağı ya da geriye ve ileriye sallanabilir.

sal
ferry
salla
forget about it
sal
emit
sal
timber hitch
salla
{f} shaken
salla
{f} rock

Tom sat in his rocking chair, reading a novel. - Tom bir roman okurken sallanan sandalyesinde oturdu.

I rocked the baby in my arms. - Bebeği kollarımda salladım.

salla
{f} wag

The dog followed its master, wagging its tail. - Köpek kuyruğunu sallayarak, sahibini izledi.

When the dog is happy it wags its tail. - Köpek mutlu olduğunda kuyruğunu sallar.

salla
{f} waggle

Tom waggled his finger at Mary. - Tom Mary'ye parmağını salladı.

salla
{f} rocked

Tom rocked back and forth in his chair. - Tom sandalyesinde ileri geri sallandı.

I rocked the baby in my arms. - Bebeği kollarımda salladım.

salla
{f} shaking

The house started shaking. - Ev sallanmaya başladı.

Don't you feel the house shaking? - Evin sallanışını hissetmiyor musun?

salla
brandish

Tom brandished a shotgun on Mary. - Tom, Mary'nin üzerine bir av tüfeği salladı.

She shouted and threatened a policeman by brandishing a knife. - O, polise bağırdı ve bir bıçak sallayarak tehdit etti.

Dağda sallanmaz ama zelzele onu sallar
(Atasözü) Mountains may be removed with eathquakes
sal
mantilla
küçük deli, büyük deli, beşikteki başını sallar
(Konuşma Dili) There's not a one of them that's sane
sal
float

Tom floated down the river on a raft. - Tom bir sal üzerinde nehirden aşağı süzülüyordu.

Tom floated downstream on a raft. - Tom bir salla akıntı yönünde batmadan yüzdü.

sal
prov. coffin
sal
mug

Tom is the one who mugged you. - Tom sana saldıran kişidir.

Mary was mugged on her way home. - Mary eve giderken saldırıya uğrayıp soyuldu.

salla
jounce
salla
wigwag
salla
dandle
التركية - التركية

تعريف sallar في التركية التركية القاموس.

SAL
(Osmanlı Dönemi) f. Sene, yıl
SAL
(Hukuk) Yıl, içinde bulunulan yıl
SALLA
(Osmanlı Dönemi) (Salli) Duâ olsun, şânı yücelsin meâlinde söylenir
sal
At arabası üzerine saman taşımak için uzun ağaç kalaslarla kurulan düzenek
sal
Birçok kalın direk yan yana bağlanarak yapılan, düz ve korkuluksuz deniz veya ırmak taşıtı: "Dalgaları ufukları örten bir denizde, küçük bir sal parçası üstünde bir boraya mı tutulduk?"- Y. K. Karaosmanoğlu
sal
Tabut
sal
Birçok kalın direk yan yana bağlanarak yapılan, düz ve korkuluksuz deniz veya ırmak taşıtı
sal
ırmağın üstünden aktığı büyük yassı taş
sal
Yıl, sene
sal
ince büyük yüzeyli taş
الإنجليزية - التركية

تعريف sallar في الإنجليزية التركية القاموس.

SAL
(Askeri) hafif silahlar dolabı (small arms locker)
Sal
{i} kimyasal tuz
Sal
{i} tuz [kim.]
Sal
tuz
sallar
المفضلات