He gives plain, simple explanations.
- Sade, basit açıklamalar yapar.
She wore a simple dress.
- O sade bir elbise giymişti.
Plain white paper will do.
- Sadece beyaz kağıt yeterli.
I'm just a plain office worker.
- Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.
Walking from the station to the house takes only five minutes.
- İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.
Only a few people understood me.
- Sadece birkaç kişi beni anladı.
This trip is purely for pleasure.
- Bu yolculuk sadece zevk içindir.
This happened purely by accident.
- Bu sadece kazara oldu.
Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on.
- Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.
Jazz isn't dead, it just smells funny.
- Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
If you make a mistake, just cross it out neatly.
- Eğer bir hata yaparsanız, sadece düzgün bir şekilde çiziniz.
Tom is just being modest.
- Tom sadece mütevazi oluyor.
Maybe Tom is just being modest.
- Belki de Tom sadece mütevazi davranıyor.
Norwegian reggae is very cool. Simply excellent.
- Norveç Reggae'si çok harika. Sadece mükemmel.
We just don't think it's cool.
- Biz sadece serin olduğunu düşünmüyoruz.
I'm not naive, I'm just an optimist.
- Ben saf değilim, sadece iyimserim.
It is exactly the same thing, just absolutely different.
- Bu tam olarak aynı şey, sadece tamamen farklı.
No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism.
- Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.
Tom only does the bare minimum.
- Tom sadece en azını yapar.
I caught a big fish yesterday with my bare hands.
- Dün sadece ellerimle büyük bir balık yakaladım.
I just got over a severe illness.
- Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.
My wife and I would just like to go home quietly.
- Karım ve ben sadece sessizce eve gitmek istiyoruz.
Tom just wanted some peace and quiet.
- Tom sadece biraz huzur ve sessizlik istedi.
He drinks his coffee black every time.
- O, her zaman kahvesini sade içer.
Tom only wears black clothes.
- Tom sadece siyah elbiseler giyer.
No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism.
- Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.
The mere sight of a dog made her afraid.
- Bir köpeğin sadece bakışı onu korkuttu.
I'm not a real fish, I'm just a mere plushy.
- Ben gerçek bir balık değilim, ben sadece tamamen bir peluşum.
Don't look down on him merely because he is poor.
- Sadece fakir olduğu için ona tepeden bakma.
How to merely get tea?
- Sadece çay nasıl alınır?