As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
- Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
She is carrying a backpack on her back.
- O, sırtında bir sırt çantası taşıyor.
It's very pleasant to live in a beautiful city at the foot of a mountain ridge.
- Bir dağ sırtı eteğinde güzel bir şehirde yaşamak çok hoştur.
When a tire loses its tread, it's time to buy a new one.
- Bir lastik sırtını kaybederse, yeni bir tane alma zamanıdır.
The place is only accessible on foot or on horseback.
- Yere sadece yürüyerek veya at sırtında ulaşılabilir.
A man on horseback came along the path.
- At sırtında bir adam yol boyunca geldi.
Before getting on a horse, you usually put a saddle on its back.
- Bir ata binmeden önce, genellikle onun sırtına bir eyer koyarsın.