süresiz

listen to the pronunciation of süresiz
التركية - الإنجليزية
indefinite

The game has been indefinitely postponed. - Oyun süresiz ertelendi.

The Regency Hotel was closed indefinitely. - Regency Oteli süresiz olarak kapatıldı.

konumu eklemek istiyorsun?
Sine die: Without a day specified for a future meeting; indefinitely: "Parliament was dismissed sine die."
(something) for which no termination date has been set
for an indefinite period of time
indefinite; indefinitely, for an indefinite period of time
sine die
indefinitely

The Regency Hotel was closed indefinitely. - Regency Oteli süresiz olarak kapatıldı.

Some cookies are stored indefinitely on users' hard drives. - Bazı cookie'ler kullanıcıların sabit disklerinde süresiz olarak kaydedilir.

without delay
süre
period

The union went out on a strike for an indefinite period. - Sendika belirsiz bir süre için greve gitti.

I will stay here for a short period. - Burada kısa bir süre için kalacağım.

süre
duration
süre
time

If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery. - Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.

How much time does she need to translate this book? - Bu kitabı tercüme etmek için ne kadar süreye ihtiyacı var?

süre
span

One of Tom's problems is his short attention span. - Tom'un problemlerinden birisi, dikkat süresinin kısa olmasıdır.

Tom has a short attention span. - Tom'un kısa bir dikkat süresi var.

süresiz olarak
indefinitely

Some cookies are stored indefinitely on users' hard drives. - Bazı cookie'ler kullanıcıların sabit disklerinde süresiz olarak kaydedilir.

We can't protect Tom indefinitely. - Tom'u süresiz olarak koruyamıyoruz.

süresiz olarak ertelemek
adjourn sine die
süresiz olma
perpetuity
süre
timetable
süre
{i} term

I suppose it's different when you think about it over the long term. - Sanırım onun hakkında uzun süre düşündüğünde o farklıdır.

The president's term lasts four years. - Cumhurbaşkanının görev süresi dört yıl sürer.

süre
(Bilgisayar) time period
süre
gamut
süre
gange
süre
distance

Keep distance from trucks and other vehicles when driving. - Araba sürerken kamyonlardan ve diğer araçlardan uzak durun.

süre
period of time

She was sent to a psychiatric hospital for an indefinite period of time. - O belirsiz bir süre için bir akıl hastanesine gönderildi.

I looked after him for a period of time. - Ben bir süre için onun bakımını üstlendim.

süre
(Ticaret) time limit
süre
limitation
süre
life

While there is life, there is hope. - Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.

Tom soon adapted himself to school life. - Tom kısa sürede kendini okul hayatına alıştırdı.

süre
(Bilgisayar) progress

Tom has made steady progress. - Tom sürekli ilerleme kaydetti.

süre
headway
süre
interval
süre
due

Her deathly paleness is due to long illness. - Uzun süredir hasta olduğundan rengi bembeyaz olmuş.

Great successes are due to constant efforts. - Büyük başarılar sürekli çabalar nedeniyledir.

süre
grace
süre
(Bilgisayar) dur

He started to tell us his experiences during his stay in America. We were all ears. - Amerika'da kaldığı süredeki deneyimlerini bize anlatmaya başladı. Biz dikkat kesildik.

They went skiing during their date. - Onlar buluşmaları süresince kayak yapmaya gittiler.

süre
(Bilgisayar) for

I want to leave these packages for a while. - Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.

If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery. - Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.

süre
while

I want to leave these packages for a while. - Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.

She pondered the question for a while. - Soruyu bir süre düşünüp taşındı.

süre
space

Dr. Valeri Polyakov, a Russian cosmonaut, was in space from January 8, 1994 to March 1995. He holds the record for the longest continuous stay in space. - Dr. Valeri 8 ocak 1994 ten Mart 1995 e kadar uzayda kalan bir Rus kozmonottur. Uzayda en uzun süre kalma rekorunu elinde bulunduruyor.

Spacewalks usually last between five and eight hours, depending on the job. - Uzay yürüyüşleri genellikle işe bağlı olarak, beş ve sekiz saat arasında sürer.

süre
meantime

In the meantime you can just put on a sweater if you're cold. - Bu süre zarfında eğer üşüyorsan sadece bir kazak giy.

süre
spell

The natives were tormented by a long spell of dry weather. - Yerlilere uzun süre kurak havayla işkence yapıldı.

süre
duration length
süre
season

My season ticket expires on March 31. - Benim sezon biletimin süresi 31 Martta doluyor.

süre
(Latin) dies
süre
for the duration
süre
while for
süre
length of time
sabit kiralı süresiz kontrat
feu
süre
respite
süre
continuance
süre
period, duration, space
süre
(tanınan) notice
süre
stretch
süre
(film) screen time
süre
length

The length of our stay there will be one week. - Bizim orada kalma süremiz bir hafta olacak.

süre
(Hukuk) term, time
süre
run

He can run a hundred meters in less than ten seconds. - O, on saniyeden daha az bir süre içinde yüz metre koşabilir.

How long does Tony run every day? - Tony her gün ne kadar süre çalışır?

süre
bout

A bout lasts about five minutes. - Bir nöbet yaklaşık beş dakika sürer.

التركية - التركية
Süresi belirli olmayan
Süresi belli olmayarak
Süre
müddet
süre
Gelin giysizi yapılan bir çeşit kumaş
süre
Bir olayın başı ile sonu arasında geçen zaman parçası, zaman aralığı, zaman bölümü, müddet: "Hükümdar gibi davrandığınız sürece hükümdar sayılırsınız."- T. Oflazoğlu
süre
Bir olayın başı ile sonu arasında geçen zaman parçası, zaman aralığı, zaman bölümü, müddet
süresiz
المفضلات