تعريف sözü في التركية الإنجليزية القاموس.
- (bir şeye) getirmek to say (something) indirectly, say (something) in so many words
- söz
- statement
I'm going to ascertain the truth of his statement.
- Onun sözünün aslını araştıracağım.
I could not believe his statement.
- Ben onun sözüne inanamadım.
- söz
- promise
He promised to meet him at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
Your stomach won't be full from promises.
- Miden sözlerden dolu olmayacaktır.
- söz
- word
A lot of English words are derived from Latin.
- Birçok İngilizce sözcük, Latince'den türemiştir.
80% of all English words come from other languages.
- Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir.
- sözü çevirmek
- to change the subject
- sözü geçmek
- call the shots
- sözü geçmek
- talked about
- sözü geçmek
- be talked about
- sözü geçmek
- to be talked about
- sözü geçmek
- influential
- sözü geçmek
- be influential
- sözü birine bırakmak
- Leave the floor to
- sözü bırakmak
- Leave the floor to
Now, I would like to leave the floor to Mr. Brown.
- sözü vermek
- give the floor to someone
I now give the floor to our Dean - Şimdi sözü Dekanımıza veriyorum.
- sözü açılmak
- to be brought up in conversation, be mentioned, be spoken of
- sözü ağzına tıkamak
- to shut sb up
- sözü ağzına tıkamak
- to squelch, silence
- sözü ağzında bırakmak
- not to let (someone) finish what he's saying
- sözü ağzında gevelemek
- to beat about the bush
- sözü ağzında gevelemek
- not to come to the point, to beat around the bush
- sözü bağlamak
- to conclude one's remarks
- sözü değiştirmek
- shuffle
- sözü dolandırmak
- beat about the bush
- sözü edilmemiş
- unmentioned
- sözü edilmez
- unmentionable
- sözü fazla uzatan
- wordy
- sözü getirmek
- lead up
- sözü getirmeye çalışmak
- lead up to
- sözü geçen
- ditto
- sözü geçen kişi
- big noise
- sözü geçen the aforementioned, the aforesaid
- (person, thing)
- sözü geçer
- important
- sözü geçerlik
- influence, power
- sözü geçmek
- rule the roast
- sözü geçmek
- a) to be talked about b) to be influential
- sözü geçmek
- 1. to be influential. 2. to be mentioned, be spoken of
- sözü geçmeyen
- uninfluential
- sözü kesmek
- to stop speaking in midsentence
- sözü olmamak
- have no words for
- sözü uzatma
- wordiness
- sözü çiğnemek
- to beat around the bush
- sözü çok uzatan
- long-winded
- sözü çok uzatan
- prolix
- söyleyecek sözü olmamak
- have no words for
- söyleyeceği sözü unutmak
- fluff
- sözü geçen
- {s} mentioned
- sözü geçen
- foregoing
- sözü geçen
- {s} above
- söz
- upon my word
- söz
- expression
I'll look up the expression in the dictionary.
- Ben ifadeye sözlükte bakacağım.
- söz
- {s} wordy
- söz
- {i} plight
- alman askerinin teslim sözü
- kamerad
- evlilik sözü vermek
- betroth
- söz
- gossip
- söz
- asseverate
- söz
- rumour
- söz
- commitment
I'm sorry, I already have another commitment.
- Üzgünüm, benim zaten başka bir sözüm var.
Unfortunately, I had another commitment.
- Ne yazık ki başka sözüm vardı.
- söz
- dixit
- söz
- (Dilbilim) parole
- söz
- fluent
- söz
- iron
- sözü edilen
- ditto
- sözü edilen
- following
- sözü geçen
- aforementioned
- sözü geçen
- (Kanun) in question
- sözü geçen
- (Kanun) before mentioned
- sözü geçen
- previously mentioned
- çarpıtma (sözü/anlamı)
- perversion of
- söz
- {i} say
Tom doesn't have a say in that matter.
- Tom'un o konuda bir sözü yok.
I have nothing more to say about him.
- Onun hakkında söyleyecek daha fazla sözüm yok.
- söz
- wording
- söz
- saying
My client isn't saying another word.
- Müvekkilim başka bir söz söylemiyor.
Have you ever heard the saying: Lying leads to thieving?
- Sen hiç yalan söyleme hırsızlığa götürür sözünü duydun mu?
- söz
- assurance
- söz
- foregoing
- söz
- pledge
She pledged herself never to do it again.
- Bunu bir daha asla yapmayacağına dair kendi kendine söz verdi.
I give my pledge that I will quit smoking.
- Sigara içmeyi bırakacağıma söz veriyorum.
- söz
- remark
She seems to have taken my remark as an insult.
- Benim sözümü hakaret olarak almış gibi görünüyor.
That kind of remark does not befit you.
- O tür sözler size yakışmıyor.
- söz
- {i} term
Few people take the trouble to read all the terms and conditions of a contract before signing it.
- Çok az insan, imzalamadan önce bir sözleşmenin bütün şartlarını ve koşullarını okuma zahmetine katlanır.
The union and the company have come to terms on a new contract.
- Sendika ve şirket yeni bir sözleşme üzerinde anlaşma sağladılar.
- söz
- asseveration
- söz
- undertaking
- sözü edilen
- said
- sözü edilmez
- ineffable
- birine sözü vermek
- give the floor to someone
I now give the floor to our Dean - Şimdi sözü Dekanımıza veriyorum.
- söz
- spoken of
- söz
- {i} sentence
In a dictionary like this one there should be at least two sentences with fridge.
- Böyle bir sözlükte buzdolabı ile ilgili en az iki cümle olmalıdır.
But that's not the whole picture. Tatoeba is not just an open, collaborative, multilingual dictionary of sentences. It's part of an ecosystem that we want to build.
- Ama bütün resim bu değil. Tatoeba sadece açık, işbirlikçi, çok dilli cümleler sözlüğü değildir. O, yapmak istediğimiz bir ekosistemin parçasıdır.
- söz
- vocable
- söz
- mentions
Mary becomes angry when Tom mentions her weight.
- Mary, Tom onun ağırlığından söz ettiği zaman sinirlenir.
Nobody mentions my country.
- Hiç kimse ülkemden söz etmiyor.
- şarkı sözü
- (Song) lyrics
- ağızından çıkanı/çıkan sözü kulağı duymamak/işitmemek
- not to realize what one is saying, to (get angry and) explode
- bağlılık sözü
- plight
- bağlılık sözü
- plight of faith
- dost acı söyler/sözü acıdır
- (Atasözü) A friend will tell you about your faults in order to help you
- en son sözü edilen
- last mentioned
- evlenme sözü veren
- espouser
- evlenme sözü verip vazgeçen kız
- jilt
- evlenme sözü vermek
- plight one's troth
- evlilik sözü
- marriage vows
- evlilik sözü
- hand
- evlilik sözü vermek
- plight one's troth
- günün sözü
- (Askeri) word-of-day
- iki sözü/lafı/lakırdıyı bir araya getirememek
- to be unable to express ones
- namus sözü
- word of honour
- namus sözü
- word of honor
- namus sözü
- (one's) word of honor, (one's) word
- onur sözü
- (Konuşma Dili) word of honour
- perde kapanış sözü
- curtain
- son sözü söylemek
- have the final word
- son sözü söylemek
- have the last word
- söz
- engagement
Tom has broken our engagement.
- Tom sözleşmemizi bozdu.
Tom had a previous engagement.
- Tom'un bir önceki sözleşmesi vardı.
- söz
- talk
It is not polite to interrupt someone while he is talking.
- Konuşurken birinin sözünü kesmek kibarlık değildir.
Many things are easy to talk about, but difficult to actually carry out.
- Pek çok şey sözde kolaydır, fakat gerçekleştirmesi aslında zordur.
- söz
- voice
- söz
- word, remark; speech, talk; saying; rumour, gossip; promise, assurance, commitment; engagement
- söz
- committal
- söz
- faith
You must be faithful to your word.
- Sözüne sadık olmalısın.
- söz
- verbalism
- söz
- spiel
- söz
- remark, utterance; expression; statement; word
- söz
- rumor
The media got wind of a rumor about his engagement and came quickly.
- Medyanın onun sözleşmesi ile ilgili bir söylenti rüzgarı vardı ve hızlı geldi.
- söz
- {f} contracting
- söz
- discourse
- sözü geçen
- {s} influential
- sözü geçen
- {s} bossy
- sözü geçmek
- be mentioned
- sözü geçmek
- {f} rule
- sözü geçmek
- have influence
- yazarın yazıdaki son sözü
- envoy
- yerine getirmek (sözü)
- make good on
- özü sözü bir
- candid, sincere
- özü sözü bir
- straight as a die
- özü sözü doğru
- very honest
- şarkı sözü
- song
Tom is a talented songwriter.
- Tom yetenekli bir şarkı sözü yazarıdır.
What's your favorite song lyric?
- Gözde şarkı sözün nedir?
- şarkı sözü
- lay
- şeref sözü
- word of honour
- şeref sözü
- one's word of honor
- şeref sözü
- parole of honor
- şeref sözü
- word of honor
I give you my supreme word of honor.
- Sana yüce şeref sözümü veriyorum.
- şeref sözü ile
- on parole